Turkish Stories for Turkish Learners
By following these podcasts, you can improve your Turkish language. Equip your headphones and listen to these podcasts in your free time, even while walking, sleeping, driving, cycling, and more. These podcasts will be beneficial in your understanding of the Turkish language. We advise all who learned Turkish at the basic level.
Episodes
Wednesday Dec 13, 2023
Dört Mevsimde Dört Güzellik / Turkish Stories
Wednesday Dec 13, 2023
Wednesday Dec 13, 2023
Dört Mevsimde Dört Güzellik
Wednesday Dec 06, 2023
Ana Vatana Yolculuk / Turkish Stories
Wednesday Dec 06, 2023
Wednesday Dec 06, 2023
Ana Vatana Yolculuk
Wednesday Nov 29, 2023
Wednesday Nov 22, 2023
Wednesday Nov 15, 2023
Pirinç Tanesi / Turkish Stories
Wednesday Nov 15, 2023
Wednesday Nov 15, 2023
Pirinç Tanesi
Sekiz yaşındaydım. Rahmetli babaannem, pirinç ayıklıyordu. Bir pirinç tanesi yere düştü. Babaannem, eğildi ve pirinci aramaya başladı. “Aman babaanne!” dedim. “Bir pirinç tanesi için bu kadar çaba harcamaya, yorulmaya değer mi?” Rahmetli ilk defa bana kızdı. “Sen oturduğun yerden bilmeden konuşuyorsun.” dedi. “Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanın alın teri var biliyor musun?” diye çıkıştı.On dokuz yıl evveldi. Stockholm’e gitmiştim. Bir otele yerleştim. Sabahleyin, tıraş olmak için banyoya gittim. Aynanın yanında ilginç bir not gördüm. “Lütfen tıraştan sonra jiletinizi çöpe atmayın! Yanda bir kutu var, oraya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun.” Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde “İsveç çeliğinden yapılmıştır.” diye yazardı. İşte o ülke, kullanılmış tek bir jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.İsviçre’de zaman zaman radyolar, televizyonlar, gazeteler insanlara uyarıda bulunur: Şu tarihte, şu saatte, görevliler gelecek. Okumadığınız kitap, dergi, gazete, kâğıt varsa kapınızın önüne koyun. İsviçre’nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.Japonlar son derece sade, basit ve mütevazı yaşayan insanlardır. Evlerini gereğinden fazla eşyalarla doldurmazlar. İhtiyaçları neyse onu alırlar. Vaktiyle Japon ekonomisi bozulur. İç ve dış borçlar çok artar.Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar ve durumu insanlara anlatır: “Bugünden itibaren, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.”Başbakan, dediklerini yapar, Japonya’da israftan uzak durma kampanyası başlatılır. Japonya bütün borçlarını öder.Bizler de maddi durumumuz ne olursa olsun ailemiz ve ülkemiz için israftan kaçınmalıyız.
Wednesday Nov 08, 2023
Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı, Semt Pazarları / Turkish Stories
Wednesday Nov 08, 2023
Wednesday Nov 08, 2023
Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı, Semt Pazarları
Dünyaca ünlü Kapalıçarşı, İstanbul’un en kalabalık alışveriş merkezlerinden biridir. Mimarisi, yerleşimi, ürün çeşitleri ve tarihi ile İstanbul’un en önemli turistik mekânlarındandır. Sekiz girişi olan çarşının her bir kapısı, önemli tarihî eserlere açılır. Nuruosmaniye Camisi, Çemberlitaş, Bayezid Külliyesi, İstanbul Üniversitesi, Sahaflar Çarşısı bunlardan birkaçıdır.Şehrin antik dönemlerinden bu yana önemini korumuş bir bölgesine kurulan Kapalıçarşı, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1461’de yaptırıldı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise genişletildi. 16. ve 17. yüzyılda yangın ve depremlerden zarar gören çarşı 1894 depreminde tamamen yıkıldı ve 1898’de yeniden yapıldı. 1943 ve 1954’te tekrar yanan Kapalıçarşı, bugünkü görünümünü bu yangınlardan sonra yapılan tamiratla kazandı. 30 hektardan fazla bir alana kurulu olan Kapalıçarşı, 61 sokak ve 3 ana bölümden oluşur. Çarşıda başta kuyumcular ve sarraflar olmak üzere antikacılar, silahçılar, halıcılar, dericiler gibi birçok esnaf faaliyet göstermektedir.Kapalıçarşı, bugün bir finans merkezi işlevini de görmektedir. Dünyanın her yerindeki para merkezleriyle 24 saat iletişim içindedir. Çarşıdaki birçok esnaf, aynı zamanda döviz işlemleri de yapmaktadır. Kapalıçarşı, pazar hariç her gün 07.00 - 19.00 saatleri arasında açıktır.
Mısır Çarşısı
Eminönü’nde, Yeni Cami’nin arkasında ve Çiçek Pazarı’nın yanındadır. İstanbul’un en eski kapalı çarşılarından olan Mısır Çarşısı, 1660 yılında Turhan Sultan tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Kâzım Ağa’dır. Çarşı, son olarak1940-1943 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından restore ettirilmiştir. Aktarlarıyla meşhur bu çarşıda, hâlentabii ilaçlar, baharat, çiçek tohumları gibi ürünlerin yanı sıra, kuruyemiş, şarküteri ürünleri ve gıda maddeleri satılmaktadır. Mısır Çarşısı, pazar günleri kapalıdır.
Semt Pazarları
İstanbul’un hemen her semtinde, kurulduğu semtin ya da kurulduğu günün adıyla anılan semt pazarları vardır. Bu pazarlarda çok sayıda tezgâh yan yana kurulur ve gıdadan tekstile, ev eşyasından canlı hayvana kadar bütün ihtiyaç maddeleri satılır. Bu pazarlar, şehir kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Satıcılarıyla, görüntüsüyle, deyimleriyle, satış yöntemleriyle, ilginç bir İstanbul zenginliğini yansıtırlar. İstanbul’un en ünlü ve en eski pazarlarından biri, Çarşamba Pazarı’dır. Fatih’te, aynı isimli semtte, çarşamba günleri kurulan pazar, 36 sokak ve 4 caddeye yayılır. Salı Pazarı, Anadolu Yakası’nda, Kadıköy’de Eski Kuşdili Çayırı üzerinde salı günleri kurulan önemli bir semt pazarıdır. Beşiktaş ilçesinde cumartesi günleri kurulan Beşiktaş Pazarı da büyük pazarlardandır. Ulus’ta, perşembe günleri kurulan Ulus Pazarı ise İstanbul’un en yeni semt pazarlarındandır.Çiçek Pazarı, Eminönü’nde, Mısır Çarşısı’nın arkasına kurulur. Hafta sonları da açık olan pazarda bitki, çiçek ve süs hayvanları satılır. Koç Pazarı, Kurban Bayramı öncesinde Topkapı’da açılır. Kurbanlık hayvan satışı yapılır. Gül Pazarı ise gül mevsiminde Eyüp’te kurulur.
Wednesday Nov 01, 2023
Ateş Pahası / Turkish Stories
Wednesday Nov 01, 2023
Wednesday Nov 01, 2023
Ateş Pahası
Çok eski zamanlarda padişahlardan biri adamlarıyla beraber ava çıkmış. Padişah, bir ceylanın arkasından koşarken akşam olmuş. Hava kararır kararmaz yağmur yağmaya başlamış. Padişah ve adamları ormanın içindeki bir kulübeye misafir olmuşlar. Aslında bu kulübede çok fakir bir oduncu yaşıyormuş. Oduncu, misafirlere çok iyi davranmış. Onlara yemek vermiş. Ocağa büyük odunlar atmış ve kulübeyi sıcak tutmuş. Bir ara padişah kendi kendine:– Doğrusu şu ateş bin altın eder, diye söylenmiş. Ertesi gün yola çıkacakları zaman padişah oduncuya sormuş:– Bize çok iyi davrandın. Ateşin sayesinde çok iyi ısındık. Çok rahat ettik. Söyle bakalım borcumuz ne kadar?Oduncu, fırsatı değerlendirmenin tam zamanı, diye düşünmüş.– Bin altın padişahım, demiş.Vezir, hemen söze karışmış:– Ne masraf ettin ki bin altın istiyorsun bizden?– Sabaha kadar ateşi söndürmedim. Bu dağ başında böyle bir ateş az bulunur.– Ateş bu kadar pahalı mıdır?O sırada padişah, vezire dönüp:– Ateş çok güzeldi. Şimdi pahasını verelim, demiş.Oduncunun bu davranışı, zamanla halk arasında duyulmuş. Bundan sonra değerinin üstünde bir fiyatla satılan şeyler hakkında “ateş pahası” denilmeye başlanmış. Bugün dahi insanlar çok pahalı buldukları şeyler hakkında “ateş pahası” deyimini kullanırlar.
Wednesday Oct 25, 2023
Wednesday Oct 18, 2023
Yalan Söylemeyen Çocuk / Turkish Stories
Wednesday Oct 18, 2023
Wednesday Oct 18, 2023
Yalan Söylemeyen Çocuk
Wednesday Oct 11, 2023
Anzaklı Ömer / Turkish Stories
Wednesday Oct 11, 2023
Wednesday Oct 11, 2023
Anzaklı Ömer
1957 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olup ABD’ye giden doktor Ömer Musluoğlu başından geçen ilginç bir olayı şöyle anlatıyor: Amerika’ya ilk gittiğim yıllar New York’taki Medical Center Hospital isimli hastanede görev almıştım. Bir hastanın yanına gittim. Yaşlıca bir adam... Tabi kendisiyle İngilizce konuşuyorum.– Kan alacağım, kolunuzu açar mısınız?Baktım kolunda dövme şeklinde bir Türk bayrağı var. Çok ilgimi çekti. Kendisine sormadan edemedim.– Siz Türk müsünüz?Kaşlarını yukarıya kaldırarak “Hayır” manasında işaret yaptı.– Peki kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?“Aldırma işte öylesine bir şey.” dedi. Ben yine ısrarla dedim ki:– Fakat benim için bu bayrak çok önemli. Çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım.Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı hâlinde sordu:– Siz Türk müsünüz?– Evet, Türküm.Gözlerime bakarak tanıdık bir yüz arıyor gibiydi. Anlatmaya başladı.– Yıl 1915. Sen hatırlamazsın o yılları. Çanakkale diye bir yer var Türkiye’de. Ben Anzak’tım, Avustralya Anzaklarından. İngilizler bizi toplayıp “Bütün dünya Türklere karşı savaş açtı. Birlik olup üzerlerine gideceğiz. Bu savaş çok önemli.” dediler. Biz de savaşmak isteyenler arasına katıldık.Bizi gemilerle Mısır’a getirdiler. Mısır’da birkaç ay eğitim gördük. Ondan sonra bizi alıp Çanakkale’ye getirdiler. Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan, hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz, Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk.Teknoloji ve sayı yönünden üstündük. Peki, onlara bu cesareti ve kuvveti veren şey neydi? İlk başta barbarlıktan böyle saldırıyorlar diye düşünmüştüm. Meğer bu, barbarlıktan değil kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Bunu nereden anladığımı söyleyeyim.Biz karaya çıktık. Bizi püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Bizi tekrar püskürtüyorlar. Derken böyle bir taarruzda bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim. Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum. Nasıl korktuğumu anlatamam. Ama dikkat ettim. Yaralarımı sarmışlar.Bana hiç öfkeyle bakmıyorlar. Çantalarında bulunan yiyeceklerden bana ikram ettiler. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok azdı. Bu hâldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu. Kendi kendime:Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler. Ama öldürmediler. İsteseler önceden de öldürebilirlerdi. Hâlbuki beni cephenin gerisine götürdüler. Biz esirlere misafir gibi davrandılar. Bu duygularla “Yazıklar olsun bana! Böyle asilinsanlarla niye savaşıyorum ben?” diyerek pişman oldum. Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye günlerce düşündüm.Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma Türk bayrağı dövmesi yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte. Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:– Talihin cilvesine bakın ki o zaman yaralarımı iyileştirerek sıhhatimi kazanmam için çaba sarf eden Türklerdi. Şimdi Amerika’da yıllar sonra yine beni iyileştirmeye çaba sarf eden bir Türk. Avustralya’dan Amerika’ya gelirken bir Türk’le karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Size minnettarım. Siz Türkler çok merhametli insanlarsınız.Peşinden nemli gözlerle “Bana adınızı söyler misiniz?” dedi. “Ömer” cevabını verdim.Yüzüme baktı, birden doğrulmak istedi. Buna engel olmak istedim. Ama ısrar etti. Yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki:– Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi. Bundan sonra “Anzaklı Ömer” olsun.Kaç gün geçti hatırlamıyorum. Hastanenin hoparlöründen bir anons duydum: “Doktor Ömer. Lütfen 217 numaralı odaya gelin!” Odaya vardığımda Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu. Hemen başucuna oturdum. Kucağımda vefat etti.Türk milletine sevgi dolu bir Çanakkale gazisi görmüştüm. Ne yalan söyleyeyim, ağladım.
About Us
Nile Learning Center was established in Egypt in 1998 with the permission of the Egyptian Ministry of National Education. There are two branches of the center for men and women in one of the modern districts of Cairo, Nasr City. For more information please visit our website:
www.nilecenter.org