Turkish Stories for Turkish Learners
By following these podcasts, you can improve your Turkish language. Equip your headphones and listen to these podcasts in your free time, even while walking, sleeping, driving, cycling, and more. These podcasts will be beneficial in your understanding of the Turkish language. We advise all who learned Turkish at the basic level.
Episodes
Monday Jun 27, 2022
TARİHİN EN ESKİ İLETİŞİM ARACI / Turkish Stories B2
Monday Jun 27, 2022
Monday Jun 27, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
TARİHİN EN ESKİ İLETİŞİM ARACITarihin en eski iletişim araçlarından biri olarak ifade edilen beden dili, duygu ve düşüncelerimizin yansımasıdır. İnsanoğlu, sözel mesajların yetersiz kaldığı durumlarda bu iletişim yolunu sıkça kullanmıştır. Kişilerin yüz yüze kurdukları ilişkide, kelimeler %10, ses tonu %30, beden dili %60 önem taşır. Bu yüzden sözel mesajlardan daha çok, beden dilimizle iletişim kurarız. Her zaman duygu ve düşüncelerimizi karşımızdakilere bir şekilde iletiriz. Fakat ne yazık ki her zaman iyi ve doğru iletişim kuramayız. Kültürden kültüre biraz farklılıklar gösterse de beden dili için dünya üzerinde geçerli olan en etkili dil diyebiliriz. Her insan, jest denilen el, kol hareketleri; mimik denilen yüz hareketleri yapar ve bedenine türlü biçimler verdirir. Ne var ki birçok insan jest, mimik ve beden hareketleriyle söylediklerinden çok farklı şeyler istediğini ya da hissettiğini açığa vurur.Beden dilinin ne ifade ettiğini bilen, ne karşısındakinin hareketlerine aldanır ne de sözlerine kanar. Bazen iyi ilişkiler kurmak isteyen bir insan, uygun söz bulamaz, sıkılır. Böyle durumlarda bedenimizin dili, kendimizi daha iyi ifade etmemizde bize yardımcı olur. İletişimde ilk dakika önemlidir. Çünkü karşı karşıya gelen iki kişi arasındaki ilk etkileşim, ilişkinin şeklini belirler. İlişki kurulan kişiyle ilgili zihnimizde bir karar oluşur. Bu karar olumlu veya olumsuz olabilir.“Duruşundan hiç hoşlanmadım”, “Bakışını sevmedim”, “Bir görüşte kanım ısındı”, “İlk gördüğümde vuruldum”, “Ben onu gördüğüm an işe yaramaz olduğunu anlamıştım” gibi değerlendirmeler, o kişi ile gelişecek iletişimin temelini oluşturur. Fakat bu kararlarımız her zaman böylesine açık ve bilinçli olmayabilir. Kişi bunların farkına varsa da varmasa da, ilk izlenimlerimizin oluşturduğu yargı, iletişim biçimimizde ve o kişiye vereceğimiz değerde önemli bir rol oynar.Beden dili hakkında bilgi sahibi olmak, insan davranışlarını daha iyi yorumlamak ve insanlarla daha etkili iletişim kurmak anlamına gelir. Bakışlar, yüz ifadeleri, jestler, bedenin duruşu ve giyim, beden dilini oluşturan unsurlardır:
Bakışlar: Bakışlar kişiyle aramızda olan mesafeyle belirlenir. Söz gelimi birbirimize çok yakın duruyorsak birbirimize bakmamaya çalışırız. Aynı zamanda bakışlar, konuşmanın konusuyla da çeşitlilik kazanır. İletişimde olduğumuz kişiler, aramızdaki ilişki düzeyi ve kişilik özellikleri bakışlarda etkilidir.Yüz ifadeleri: Yüz ifadesi kişiye özgüdür ve iletişim tarzımızı belirler. Kaşları kaldırmak, yüzün kızarması, ağzın aşağı doğru eğilmesi ve buna benzer hareketler, iletişimde olduğumuz kişi veya kişilerde belli bir etki uyandırır.El, kol, baş hareketleri ve jestler: Konuşma ve kendimizi ifade etme sırasında çok sayıda el, kolve baş hareketleri kullanırız. Zamanın geçmesini beklerken, acelemiz olduğunda, bir konuşma sırasında, söylenene katılıp katılmadığımızda jestlerimizi kullanırız. Söz gelimi yumruğu sıkmak güç göstergesi iken, ağız veya buruna dokunma, endişenin bir belirtisi olabilir.Bedenin duruşu: Karşımızdaki kişiye göre durmayı veya oturmayı seçtiğimiz açı çok önemlidir. İş dünyasında vücudun duruş şekli, birini merkeze alma, gruba dâhil etme veya dışlama gibi birçok anlam taşıyabilmektedir.Giyim: Giyim tarzımız, zevkimizin, mal varlığımızın, değerlerimizin veya sosyal grubumuzun bir aynasıdır. İş danışmanlarının çoğu, daha etkili bir izlenim için insanların iyi giyinmelerine yardım eder. Rozetler, kol düğmeleri, marka etiketleri, kullanılan her türlü aksesuar ve materyaller, kim olduğumuzun ya da kim olmak istediğimizin birer yansımasıdır.
Friday Jun 24, 2022
Edison / Turkish Stories B2
Friday Jun 24, 2022
Friday Jun 24, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
EDİSON
Thomas Edison, insanlık tarihinin en büyük mucitlerinden biridir. 1847'de Amerika'da dünyaya geldi. 1853'te okula başladı. Yaklaşık üç ay sonra öğrenmede güçlük çektiği için okuldan uzaklaştırıldı. Bundan sonraki üç yıl boyunca özel bir öğretmen tarafından eğitildi. Son derece meraklı bir kişiliğe sahip olan Edison, 10 yaşına geldiğinde kendisini fizik ve kimya kitaplarına verdi.
On iki yaşına geldiğinde ailesine yardım etmek için trende gazete satmaya başladı. Edison, evlerindeki laboratuvarını gazete sattığı trenin yük vagonuna taşıyarak, çalışmalarını burada sürdürdü. Bu dönemde Edison; Micha- el Faraday'ın "Elektrik Üzerine Deneyler" adlı kitabını okudu ve bu kitaptan çok etkilendi. Bunun üzerine bir yandan Faraday'ın deneylerini tekrarladı bir yandan da kendi deneylerine ağırlık verdi.
1868'de kendine atölye kurdu. İlk zamanlarda işleri yolunda gitmedi. Tüm parasını kaybetti.
Edison'un şansı altın borsasının düzenlenmesinde kullanılan telgrafın bozulması üzerine döndü. Borsa yetkililerinin isteği üzerine aracı tamir etti. Bu başarısı üzerine bir şirketten telgraflı kayıt cihazları üzerinde çalışma teklifi aldı. Bu iş için bir arkadaşı ile birlikte mühendislik şirketi kurdu. Sattığı patentlerle kısa sürede önemli bir servet edindi.
Edison, 1876'da Graham Bell'in geliştirdiği telgraf üzerinde çalışmaya başladı. Cihaza karbondan bir iletici ekleyerek telefonu geliştirdi. 1877'de gramofonu geliştirdi. Bu buluş, ününün uluslararası düzeyde yayılmasına neden oldu.
1878'de elektrik lambası üzerinde çalışmalara başladı. Bu amaçla 13 ay boyunca çok sayıda deneme yaptı. Sonunda 21 Ekim 1879'da ürettiği ilk elektrik ampulünü halka tanıttı. Uç yıl sonra NewYork sokakları bu lambalarla aydınlanacaktı.
Çok sayıda buluşa imza atan Edison, 1931 yılında New Jersey'de öldü.
Tuesday Jun 21, 2022
GAZİANTEP’TE DÜĞÜN / Turkish Stories B2
Tuesday Jun 21, 2022
Tuesday Jun 21, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
GAZİANTEP’TE DÜĞÜNDüğünler, Türk kültürünü yansıtan en önemli geleneksel değerlerdendir. Yöreden yöreye değişen düğünler, kuşaktan kuşağa aktarılarak, günümüze kadar varlığını sürdürebilmiştir. Gaziantep'in Karkamış ilçesi, oldukça coşkulu geçen düğünleri ile bu gelenekleri hâlâ devam ettirmektedir.Güneydoğu'nun bu şirin yöresinde; düğüne bir hafta kala damadın erkek arkadaşları tarafından oğlan evine bayrak asılır. Bu, o evde düğün olacağını gösterir. Artık bir düğün havası esmeye başlar. Kız evinde ise ayrı bir telaş vardır. Kızın ailesinden birkaç kişi, hazırlanan çeyizi kına gecesinden önce kız evinde sergiler, isteyenler çeyizi görmeye gelir.Kına gecesinin sabahı, erkek evinde davul-zurna çalınarak düğünün başladığı duyurulur. Düğün halayı artık başlamıştır. Akşam, gelini kınanın yakılacağı yere getirmek ve kınayı hazırlamak, gelinin yakın arkadaşlarından seçilen sağdıçların görevidir. Sağdıçlar tarafından mum ve çiçeklerle süslenen kına, tepsi içinde ve davul-zurna eşliğinde düğün alanına getirilir. Gelin, alanın ortasına oturtulur ve başına kırmızı bir örtü örtülür. Kına tepsisi, halay sırasında bekâr kızlar tarafından gelinin etrafında dolaştırılır. Mâni ve türküler söylenerek kına yakılır. Kına gecelerinin hüzünlü ve duygusal havasını herkesin yüzünde görmek mümkündür. Gelinin arkadaşları, geline nazar değmesin diye toplu hâlde “maşallah” çeker.Düğünün ikinci günü, oğlan evinde tatlı bir heyecan vardır. Gençler, davul-zurna eşliğinde halay çekerken, kadınlar da misafirlere en güzel yemekleri sunmanın telaşına düşer. Bir yandan da ertesi günün yemeği yapılmaya başlanır. O gün çekilen halaylarda ayrı bir coşku vardır. Yöre insanının karakteristik özelliği, halk oyunlarında ve müzikte kendini gösterir. Halay esnasında omuz omuza verilir, ayaklar ve dizler toprağı dövercesine yere vurulur. Bu, halk arasındaki birlik ve beraberliği gösterir. Halay sırasında, halay başı öne çıkarak hünerlerini gösterir. Zaman zaman çalgıcılar, halay başı ve yanındaki arkadaşının tuttuğu mendilin altından maharetlerini sergileyerek geçer. Halayın hareket ve güzelliğini gösteren bu olay, oyun esnasında birkaç kez tekrarlanır. Sabahın erken saatlerinde başlayan düğün telaşı akşama dek devam eder. Akşam, damadın kınasını da yine sağdıçlar hazırlar. Kınadan önce, damadın kaçırılıp saklanması da geceye ayrı bir heyecan katar. Damadı kaçıranlar, ancak istekleri yerine getirildiğinde onu düğün alanına geri getirirler. İstekler bununla bitmez. Kına yakılırken birisi masaya oturur ve isteği yerine getirilene kadar kalkmaz. Kınadaki önemli olaylardan biri de kınanın ilk olarak yetim birine yakılması âdetidir. Gelinin kına gecesindeki hüzün, damadın kına gecesinde yerini sevinç ve coşkuya bırakır. Gece halaylarla devam eder. Ertesi gün, gelin nikâh için hazırlanır. Gelin ve damat çevrede bir süre konvoy eşliğinde gezdirilir. Halaylar eşliğinde baba evinden alınan gelin, yeni hayatına doğru ilk adımını da atmış olur. Damadın evinin avlusunda, gelin ve damadın çay bardağı kırmasının nazarı engellediğine inanılır. Bereket ve mutluluk getirsin diye başlarından aşağı bulgur ve şeker saçılır. Düğünün son aşaması ise takı merasimidir. Bu merasimde, hangi takının kim tarafından takıldığı duyurulur. Firik pilavı, “ekşili” denilen taze fasulye, et haşlaması ve ayrandan oluşan yemeğin yenmesiyle düğün son bulur.
Saturday Jun 18, 2022
Turkish Story, The Guest Students / Misafir Öğrenciler
Saturday Jun 18, 2022
Saturday Jun 18, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
Wednesday Jun 15, 2022
MEDENİYETİ YÜKSELTEN VEBA SALGINI / Turkish Stories B2
Wednesday Jun 15, 2022
Wednesday Jun 15, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
MEDENİYETİ YÜKSELTEN VEBA SALGINIFelaket olarak bildiğimiz olayların bazen hayırlı yanları da vardır. Buna tarihte görülen veba salgınını örnek verebiliriz. Kara ölüm adı da verilen bu salgın yüzyıllar önce ortaya çıkmıştır. Çin ve Hindistan’dan İzlanda ve Greenland’e kadar bütün Asya ve Afrika memleketleri bu felaketten nasibini almıştır. Bu hastalık dünya nüfusunun korkunç ıstıraplar içinde azalmasına sebep olmuştur.1348 yılında Doğu Akdeniz memleketlerinden gelen baharat yüklü üç gemi Cenova limanına uğradı. Tayfalar şehri gezmek üzere sahile indiler. Tayfalarla birlikte gemide bulunan yüzlerce fare diğer farelerle buluşmak üzere şehre dağıldı. Birkaç gün sonra şehrin sokaklarında fare ölülerine rastlandı.Sokaklarda fare ölülerinin görülmesinden sonra insanlarda hastalıklar baş gösterdi. Hastalığa yakalananlar sabahleyin baş ağrısı ile uyandılar. Zangır zangır titreyen insanlar, göğüslerinde müthiş sancılar hissediyor ve kan kusmaya başlıyordu. Hastaların durmadan ateşi yükseliyor, nefes almaları güçleşiyor, birkaç gün sonra da ölüyorlardı. Bazı hastaların koltuk altlarında, kasıklarında, boyunlarında yumurta büyüklüğünde şişlikler peyda oluyor, bu şişlikler kararıyor ve deriyi çatlatıyordu. Doktorlar sebebini bilmedikleri hastalıkla mücadelede âciz kalıyor, hastaların yanına yaklaşmaktan bile korkuyorlardı.İlk günler fakirleri etkileyen hastalık zamanla toplumun bütün sınıflarına, aristokrat ailelerin saraylarına, zengin tüccarların köşklerine de girdi. Bunların birçokları evlerini barklarını terk ederek kırlara, dağlara kaçtılarsa da hastalık onları orada da buldu.Salgınla limandaki üç gemi arasında bağlantı kuranlar oldu. Bunun sonucu olarak da tayfalar şehirden kovuldular. Kovulan gemilerden biri Marsilya’ya, diğerleri de Akdeniz’in diğer limanlarına uğrayarak hastalığı orada da yaydılar.Dünyanın sonunun geldiğine inanılıyordu. Hakikaten dünyanın sonu gelmişti. Fakat bu son, derebeylik düzeninin sonu idi. Salgın iki yıl içinde Avrupa ve Asya nüfusunun yarısını alıp götürdükten sonra, geldiği şekilde, aniden çekilip gitti. Avrupa'da 25 milyon, Asya'da 24 milyon insan ölmüştü.Hastalığın yok olmasına 1350 yılındaki korkunç kış sebep oldu. Görülmemiş derecede yağan kar günlerce yerde kalarak mikropların yok olmasını sağladı.Hastalığın etkisiyle milyonlarca insanın ölmesi Avrupa’daki insan nüfusunun yapısı üzerinde büyük değişikliklere yol açtı. Ölen insanların toplumun her sınıfından olması, bu sınıfların yeniden şekillenmesine neden oldu. Ölenlerin içinde ilim sınıfından da binlerce insan vardı. İlim ve edebiyat dili olan Latinceyi öğreten insan kalmadığından dersler millî dillerde okutulmaya başlandı. Böylece kültür, geniş halk tabakaları arasında yayıldı. Aynı sebepten İngiltere’de asilzade sınıfının resmî dili Fransızca olmaktan çıktı, İngilizce oldu. Salgın, derebeylik rejimini temelden sarstı. Salgın sonucunda işçi sınıfının sayısındaki azalmaya çare olarak birçok keşifler yapıldı. Bu teknik keşifler, ziraat ve sanayi verimini artırdı. Geniş halk kitleleri arasında yayılan kültür, Rönesans’ın ortaya çıkmasına ve yeni bir medeniyetin doğmasına neden oldu.
Sunday Jun 12, 2022
Turkish Story, Island Ferry / Ada Vapuru
Sunday Jun 12, 2022
Sunday Jun 12, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
Thursday Jun 09, 2022
RÜYALAR BİZE NE ANLATIYOR? / Turkish Stories B2
Thursday Jun 09, 2022
Thursday Jun 09, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
RÜYALAR BİZE NE ANLATIYOR?
ABRAHAM LİNCOLN’ÜN RÜYASI
ABD eski cumhurbaşkanlarından Abraham Lincoln, 14 Nisan 1865 tarihinde şu rüyayı görür:“Beyaz Saray’ın hizmetkârları telaşla, oradan oraya koşuşturmakta ve herkese cumhurbaşkanlarının öldürüldüğünü haber vermektedir.” Lincoln, sabah olduğunda gördüğü rüyayı eşine ve yakınlarına anlatır. Bu rüyadan dolayı çok tedirgin olmuştur. Hatta o günkü kabine toplantısında bile bu rüyadan bahsetme lüzumunu hisseder. Abraham Lincoln’ün yakınları bunu hayra yorar ve ona ömrünün uzayacağını söylerler. Aynı günün akşamı Abraham Lincoln ve karısı, dostlarıyla birlikte tiyatroya giderler. Lincoln’ün oturduğu locanın kapısı aralanır. Katil, tabancasındaki bütün mermileri Lincoln’ün üzerine boşaltır. Lincoln, oturduğu koltuğa cansız yığılır.
ÖNCE RÜYASINI SONRA FELAKETİNİ GÖRDÜ
Hava her zamanki gibi pusluydu. Ali Öztürk etrafına bakındı. Acı ve ıstırapla yüzünü buruşturdu. Ardından büyük bir gürültü koptu. Beşköy’ün sırtını dayadığı dağın yamacında bir hareketlenme başlamıştı. Çığ gibi çoğalarak gelen bir kaya ve toprak kütlesi Beşköy’ün üzerine doğru geliyordu. Ali Öztürk kaçmak istiyor; fakat kaçamıyordu. Avazı çıktığı kadar bağırmasına rağmen sesini duyuramıyordu. Sanki bütün bunları yukarıdan bir yerlerden görüyor gibiydi. Felaketin ne tam içinde, ne de dışındaydı. Üzerine gelen büyük kaya kütleleri onu tam ezecekken birden sıçrayıp kurtuluyordu. Suda sürüklenen insanlara yardım için koşuyor; fakat zemin kaygan olduğu için istediği gibi hareket edemiyordu. Yamaçtan büyük bir gürültüyle kopup gelen kayalar ve toprak kütlesi önce Beşköy’ün çarşısını yerle bir etti. Çığlıklar, yağan yağmurun ve gök gürültüsünün şiddetinden duyulmuyordu bile. İnsanlar oradan oraya kaçmaya çalışıyordu. Kayaların ve selin önüne kattığı araçlar, su üzerinde rüzgârın savurduğu kâğıttan gemiler gibi bir o yana bir bu yana savrulmaya başladı. Selden kaçmaya çalışanlar karşı yamaçtaki camiye sığındılar. Cami sağlam bir zeminde olduğu için diğer binalardan daha güvenliydi. Ancak hızını artıran sel camiyi ve içindekileri de önüne kattı. Geride bir anda kayaların altında kalan Beşköy, enkazlar altından yükselen inleme sesleri ve çığlıklar kalmıştı. Beşköylü Ali Öztürk, terden sırılsıklam bir şekilde uyandı. “Çok şükür, neyse ki rüyaymış!” diye söylendi. Gördüğü rüyadan bir müddet sonra bu felaketin aynen gerçekleşeceğini aklından bile geçirmemişti. Aradan tam dört yıl geçmişti. Sabah 09:00 sularında şiddetli bir yağmur başladı. Aralıksız devam eden yağmurda dereler yükselmeye başladı. Yamaçtan tonlarca ağırlığındaki taşlar ve toprak kütlesi, vadiye kadar indi. Sel, önce dış mahallelerdeki evlerle çarşıyı, ardından da camiyi yuttu. Her şey göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede gerçekleşti.
Monday Jun 06, 2022
Turkish Story, at Breakfast / Kahvaltıda
Monday Jun 06, 2022
Monday Jun 06, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
Friday Jun 03, 2022
17 AĞUSTOS 1999 ADAPAZARI DEPREMİ / Turkish Stories B2
Friday Jun 03, 2022
Friday Jun 03, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
AFETLER
17 AĞUSTOS 1999 ADAPAZARI DEPREMİ
Hep aynı rüyayı görüyordum: Ailecek Türkiye’deki evimizdeyiz. Kocam, kızım ve oğlum... Gecenin derin sessizliğinde çıt yok. Birden yer gök sarsılıyor, evimiz yıkıldı yıkılacak... Telaşla dışarı fırlıyoruz, avluda bulunan araba garajına sığınıyoruz. Büyük bir gürültüyle yıkılıyor evimiz... Toz duman, çığlıklar...Bir kâbustan uyanır gibi yataktan doğruluyorum. Soluk soluğa, yüzüm terler içinde, etrafıma bakınıyorum.Aynı rüyayı üç kez görmüştüm. İkisini Almanya’da; üçüncüsünü ise Adapazarı’ndaki evimizde...Bir gün kocama anlattım. Dinledi “Hayır olsun!” dedi.Derken dünya işleri, vatanıma kavuşmanın heyecanı, neşesi rüyayı bana unutturdu.1999 yılının temmuz ayıydı. Havalar öylesine sıcaktı ki! İnsanı bayıltan bir sıcaklıktı bu. Hani gölgeler de olmasa, kesin ölebilirdi insan, diye düşünüyordum.Yıllardır Almanya’dayız. Bu yüzden her temmuz ayında yollara düşüyor ve memleketimize geliyoruz. Bu yıl da Adapazarı’ndayız. Bazen rüyam geliyordu aklıma, dalıp gidiyordum. Ağustos ayının 16’sıydı. Unutmuştuk Almanya’yı... Memleketimizde, eş dost arasında çok güzel günler geçiriyorduk. Görülmedik bir yazdı. O ne sıcaktı! Giderek artıyordu sıcaklıklar... Bir ay önceki güneş tutulmasından sonra komşularımız havanın çok sıcak olduğunu söylüyordu.Gece saat 12:00’yi geçmiş olmalıydı. Sokaklarda kimseler yoktu. Uzaklardan acayip gürültüler ve köpek ulumaları geliyordu. Zamanla onların sesi de kesildi. Erken kalkmak için uyumalıydım. Ama gözümde uyku yoktu. Birden gördüğüm o kâbus gibi rüya aklıma geldi. Evet, evimiz yıkılmıştı. Ailecek dışarı fırlamıştık... Bu rüyayı zihnimden atmaya çalıştım. Hatırlamak istemedim. Yerimden kalktım. Yan odaya geçtim. En iyisi, uyumaktı. Yatağa girdim. Hafiften dalmışım. Derken, büyük bir gürültüyle uyandım. Önce rüya görüyorum sandım. Yine aynı kâbus diye düşündüm.Her şey sarsılıyordu. Yerimden zorlukla doğruldum. Ayakta duramıyordum. Evin içindeki eşyalar devriliyor, sallanıyordu. Deprem olmuştu. Eşyalar yerle bir olmuştu. Her yer darmadağınıktı. Evdekilere seslendim: “Haydi balkona!” diye bağırdım ve yürüdüm; ister istemez onlar da arkamdan koştular. Balkonun kapısını açınca şaşkınlıktan donakaldım. Hemen önümüzde bahçe vardı. Oysa evimiz zemin katta değil ikinci kattaydı.Nasıl bahçede olabilirdik! Hep birlikte balkondan bahçeye geçtik... Manzara korkunçtu. Apartmanın iki katı yere çökmüş, bizim balkonumuz da bahçe ile eşit seviyeye gelmişti. Dehşet içinde etrafımıza bakındık. Her taraf zifirî karanlıktı. İniltiler, feryatlar, uğultular duyuluyordu.Sabah, gün doğduğunda, o acı gerçeği öğrendik. Adapazarı’nda, Gölcük’te, İzmit’te ve İstanbul’da binlerce ev yıkılmış, on binlerce insan ölmüştü. Memleketimiz, tarihin en büyük depremlerinden birini yaşamıştı. Hâlâ şaşkınlıkla düşünüyorum: Almanya’da iken gördüğüm kâbus gibi rüya, aynen gerçekleşmişti.
Tuesday May 31, 2022
Turkish Story, A Week in the Village / Köyde Bir Hafta
Tuesday May 31, 2022
Tuesday May 31, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
About Us
Nile Learning Center was established in Egypt in 1998 with the permission of the Egyptian Ministry of National Education. There are two branches of the center for men and women in one of the modern districts of Cairo, Nasr City. For more information please visit our website:
www.nilecenter.org