Turkish Stories for Turkish Learners
By following these podcasts, you can improve your Turkish language. Equip your headphones and listen to these podcasts in your free time, even while walking, sleeping, driving, cycling, and more. These podcasts will be beneficial in your understanding of the Turkish language. We advise all who learned Turkish at the basic level.
Episodes
Wednesday Jul 27, 2022
OLİMPİYAT OYUNLARI / Turkish Stories
Wednesday Jul 27, 2022
Wednesday Jul 27, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
OLİMPİYAT OYUNLARIGünümüzde yapılan modern olimpiyat oyunlarının kökeni Antik Yunan’da yapılan şenliklere dayanır. Milattan Önce 776 yılında Olimpia bölgesinde Kral Ligorgos’un önerisiyle yapılan gösteriler, tarihte ilk olimpiyat oyunlarını temsil eder. Önceleri 32 metre genişliğinde, 192 metre uzunluğunda küçük bir sahada 24 saat süren oyunlara sonraları değişik mesafede yarışlar eklendi. Şenlikler 5 güne çıkarıldı. İlk başlarda 8 yılda bir düzenlenen oyunlar, daha sonra 4 yılda bir yapılmaya başlandı.Romalıların Milattan Önce ikinci asırda Yunanistan’a hâkim olmalarıyla oyunların kurallarında bazı değişiklikler yapıldı. Sadece Yunan vatandaşlarına açık olan olimpiyatlara Roma İmparatorluğu içindeki herkesin katılması sağlandı. Yunanistan’daki olimpiyat oyunlarına yabancılar ve esirler katılamaz, kadınlar da sahaya seyirci olarak giremezlerdi. Eski Yunan’da olimpiyat şampiyonunun başlı başına bir yeri vardı. Olimpiyatlarda birinci olmanın ödülü ömür boyu yemek parası, dört atlı bir araba, tiyatrolarda ön sırada oturmaktı.
OLİMPİYATLARIN TARİHÇESİModern olimpiyat oyunlarının kurucusu olan Baron Pierre de Coubertin, 1 Ocak 1863’te Paris’te doğdu. 1870 yılında Fransa’nın Prusya’ya yenilmesinden sonra monarşi, yerini cumhuriyete bıraktı. Coubertin’e göre bu kaosun sebebi fosilleşmiş eğitim sistemiydi. Fransız gençliğinin yeni bir eğitim sistemine ihtiyacı olduğunu düşünen Coubertin eğitimci olmaya karar verdi. Eğitim çalışmaları sırasında sporun, özellikle takım sporlarının, gençliğin benliğini bulmasında etkili olduğunu tespit etti. Bu tespitten sonra eğitimciliğinin yanında sporu yeni bir uğraş alanı olarak seçti. Olimpiyatların dünya barışı için oldukça önemli olduğunu düşünüyordu. Eski olimpiyat oyunlarını canlandırma ve modern şartlara adapte etme fikrini 1892’de yapılan Dünya Beden Eğitimi Konferansı’nda dile getiren Coubertin yeteri kadar taraftar bulamadı. Coubertin’i bu toplantı yıldırmadı. Fransa ve diğer ülkelerin spor teşkilatlarına sürekli mektuplar gönderdi; hedefi uğrunda mücadele etti ve beklenen gün geldi. 16 Haziran 1894 tarihinde 37 spor kuruluşunu temsilen 78 kişi ve 9 ülkeden 20 delege, Coubertin'in organize ettiği Uluslararası Atletizm Kongresi’nde buluştular. Coubertin’in bu kongredeki konuşmasından sonra olimpiyat oyunlarının yeniden başlatılması kararı alkışlarla ve oy birliğiyle kabul edildi. Olimpiyat oyunlarının yeniden başlatılması kararı Coubertin’in belirlediği aşağıdaki ilkelerle kabul edildi. Bu ilkeler ışığında 1. Olimpiyat Oyunları 1896 yılında Atina’da yapıldı.
Sunday Jul 24, 2022
Sıtma / Turkish Stories
Sunday Jul 24, 2022
Sunday Jul 24, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
MİLYONLARI TEHDİT EDEN HASTALIK SITMA
İnsanlık tarihinin en üzücü hastalıklarından biri de sıtmadır. Bugün bile yılda iki milyona yakın kişi bu hastalık yüzünden hayatını kaybetmektedir. Hastalık hakkında detaylı bilgiler veren ilk hekim M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Hipokrat'tır. Hastalığın tedavisi hakkındaki en eski bilgiler ise bir Çin İmparatoru'na ait Tıbbi Bitkiler Kitabında mevcuttur. Bu bilgiler sıtmanın çok uzun zamandan beri insanlığı tehdit etmekte olduğunu gösteriyor.
Sıtma ya da diğer adlarıyla bataklık humması veya malarya, anofel türü sivrisineklerin insan ve hayvanları ısırmasıyla kana geçer. Alyuvarların içine girip çoğalır ve alyuvarları patlatır. Parçalar yeniden alyuvarlara girer ve üreme bu şekilde sürer. Hastalık, hafif baş ağrısı, sırt ağrısı ve kırıklık ile başlar. Şiddetli üşüme ve titreme, yerini kusma, kasılma, yüksek ateş ve terlemeye bırakır. Bu belirtiler her gün, üç günde bir, ya da dört günde bir nöbetler hâlinde devam eder. Hasta, bitkin düşer ve tedavi edilmezse sonuç ölümdür.
İnsanlık asırlarca bu hastalık için tedavi yolları aramış ve bu konuda epey ilerleme sağlamıştır. Fakat buna rağmen hastalık hâlâ her yıl iki milyon civarında insanın ölümüne yol açmaktadır. Her otuz saniyede, bir Afrikalı çocuk sıtma hastalığından dolayı hayata veda etmektedir. Beş yaş altındaki çocuk ölümlerinin yüzde 20'si bu hastalıktan kaynaklanmaktadır. Hastalığı yenebilen çocukların birçoğunun vücudu zayıf düşmekte, çocuklar okula gidememektedir.
İnsanları bilgilendirmek ve sıtmaya karşı daha iyi mücadele etmek için 25 Nisan tarihi Afrika'da Sıtma ile Mücadele Günü olarak ilan edildi. Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere çok sayıda uluslararası örgüt, sıtma hastalığı ile mücadele konusunda çağrıda bulunmaktadır.
Peki, yapılan çalışmalar ve çağrılarla sıtmayla mücadele konusunda yeteri kadar başarı elde ediliyor mu? Elbette hayır. Çünkü 25 Nisan Afrika Sıtma Günü'nde bir açıklama yapan Dünya Sağlık Örgütü, Afrika ülkelerinde, 600 milyondan fazla kişinin sıtma hastalığından dolayı ölüm riskiyle karşı karşıya bulunduğunu açıkladı. Bu açıklama bile yapılan çalışmaların yeterli olmadığını, daha etkili önlemler alınmasının gerekliliğini ortaya koyuyor.
By following these podcasts, you can improve your Turkish language. Equip your headphones and listen to these podcasts in your free time, even while walking, sleeping, driving, cycling, and more. These podcasts will be beneficial in your understanding of the Turkish language. We advise all who learned Turkish at the basic level.
Thursday Jul 21, 2022
YENİDEN ÖĞRENCİ OLSAYDIM / Turkish Stories
Thursday Jul 21, 2022
Thursday Jul 21, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
YENİDEN ÖĞRENCİ OLSAYDIM
Biz yaştakilerin, gençlere hep nasihat verme hevesinde olduğu bilinir. Her zaman kaybettiğimiz fırsatları ve boşuna harcadığımız gençliğimizi düşünerek dövünürüz.Yeniden lise öğrencisi olsaydım, eskiden yaptığım gibi vaktimin hepsini çalışmaya vermezdim. Derslerime yeterince zaman ayırır, bu zamanda başka şeylerle uğraşmayıp hep dersin hakkını vermeye çalışırdım. Tanıdığım öğrencilerin çoğu ders çalışmak için ayırdığı zamanın büyük bir kısmını çalışmayarak, çalışmaya hazırlanmakla geçirirler.Bütün okul hayatım boyunca ders çalışmaya hazır bir hâle gelebilmek için harcadığım zamanları kitaplara vermeliydim. Yeniden bir lise öğrencisi olsam, çalışmaya hazırlandığım zamanları hesaplı kullanmak için daha fazla gayret gösterirdim. Yani çalışmaya uzun zaman ayırmaktansa, kısa ve verimli çalışma yolunu seçerdim.Eskiden yaptığım gibi kendi kabuğuma çekileceğim yerde, kendime kalabalıkta da çalışabilme kabiliyetini kazandırırdım.Her gün odama gelen öğrenciler, bana okulda kendilerini ilgilendirmeyen bir sürü gereksiz ve boş şeyler okutulduğunu açarak dert yanarlar. Lisede okumak zorunda olduğum derslerin yarısı hoşuma gitmeyen ve sevmediğim derslerdi. Öğretmenlerim, sevip sevmediğime bakmaksızın bütün dikkatimi bu derslere vermemi beklerdi. Şimdi lisede iken, bu hoşuma gitmeyen derslerin bana daha fazla okutulmasını istiyorum.Zaman zaman hazırlıksız olduğum bir konu üzerinde görüş bildirmek zorunda kalabilirim. Böyle zamanlarda lise öğrencisiyken insana konuşmayı öğreten dersler üzerinde daha çok dururdum. Geçen ilkbaharda, yıllardır görüşmediğim bir mühendis arkadaşıma rastladım. Kendisine “Matematik” diye cevaplandıracağını sandığım şu soruyu sordum: “Eğer yeniden okula başlasaydın hangi derslere daha çok değer verirdin?” Verdiği cevap şu oldu:“Eğer yeniden öğrenci olsaydım ilk önce güzel konuşmayı ve güzel yazmayı öğrenirdim. Her gün bu alandaki güçlüklerden bunalıyorum. Oğlum da mühendislik fakültesinde okuyor; fakat onun benim yaptığım yanlışı yapmasını istemiyorum. Beni bir yerde ansızın konuşmaya çağırdıkları zaman, elim ayağıma dolaşıyor, heyecana kapılıyorum. Bu eski okul arkadaşımın fikirleri çok doğru idi. Eğer yeniden lise öğrencisi olsaydım, hazırlıksız ve düzgün konuşmayı öğrenirdim. Lise öğrencilerinin onda dokuzu ödevlerini gününde yapmayarak biriktirmektedir. Bazı öğrenciler bu yolda tartışacak kadar ileri gitmişlerdir. Onlara göre birikmiş ödevleri büyük bir çaba harcayarak bitirmek, insana bir işi çok kısa zamanda bitirme yolunu öğretir. Belki bu iyi bir iştir. Fakat acele yapılan işler, yanlışlarla doludur. Bir lise öğrencisi olarak, öğretmenlerimi, ne kadar az rahatsız edersem o kadar iyi olacağını sanırdım. Fakat sonunda öğretmenlerimin; hatta bana anlaşılmaz görünenlerin bile yardıma hazır mükemmel insanlar olduklarını gördüm. Ben liseye yeni başlayan öğrenciye yalnız derslerine çalışmasını tavsiye etmem. Hayattaki diğer işler de dersler kadar önemlidir. Kendilerini yetiştirmeyen, sadece derslerle yetinen öğrenciler hata yapıyorlar diyebilirim. Benim için yeniden yaşanamayacak olan bu üç yıllık lise hayatı gençler için çok önemli yıllardır.THOMAS ARKLE CLARK
Monday Jul 18, 2022
Hz. Yusuf’un Rüya Tabiri / Turkish Stories
Monday Jul 18, 2022
Monday Jul 18, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
Hz. YUSUF’UN RÜYA TABİRİ
Bir gece Mısır Hükümdarı bir rüya gördü. Rüyasında Nil nehrinin kenarına oturmuş dinleniyordu. Ansızın sudan yedi tane semiz inek çıktı. Zayıf ve cılız inekler besili ineklere saldırarak onları bir çırpıda yedi. Hükümdar yatağından sıçrayarak kalktı. Bu acayip rüyasına bir yorum getiremedi. Tam bu sırada Hz. Yusuf'un zindan arkadaşı olan hizmetçi ortaya atıldı:
Efendim, beni Yusuf'un yanına gönderiniz. Rüyayı en iyi O'nun tabir edeceğini sanıyorum. Hükümdar teklifi kabul etti. Bunun üzerine hizmetçi, Hz. Yusuf'un yanına giderek ondan rüyayı yorumlamasını istedi.
Hz. Yusuf rüyayı şöyle yorumladı:
- Tam yedi yıl büyük bir bolluk içinde yaşayacaksınız, tedbir olarak yiyeceklerinizin bir kısmını saklayın. Çünkü bolluk içinde geçireceğiniz bu yıllardan sonra korkunç kıtlık yılları yaşayacaksınız. Bu durum yedi yıl sürecek. Bu kıtlık yıllarında sakladığınız buğdayları yiyerek perişan duruma düşmekten kurtulabilirsiniz. İşte rüyanın yorumu budur.
Hizmetçi hükümdara koştu. Hz. Yusuf'un anlattıklarını bir bir krala söyledi. Kral rüyayı dikkatle dinledi. Söylenenler çok hoşuna gitti. Hemen hizmetçisini görevlendirerek Hz. Yusuf'un zindandan çıkarılmasını emretti. Fakat Hz. Yusuf teklifi kabul etmedi. Krala iletilmesi için şu sözleri söyledi.
- Benim suçsuz olduğumu kabul etmezlerse bu teklifi asla kabul edemem. Hükümdara dön, kadınlar niçin ellerini kesmişler, sorup öğrensin. O zaman ne kadar suçsuz olduğum ortaya çıkacaktır.
Hizmetçi dönüp durumu anlatınca hükümdar kadınları çağırdı. Onlara Hz. Yusuf'un söylediklerini sordu.
Kadınlar:
-Gerçekten Yusuf suçsuzdur. Hiçbir kötü teklife aldırış etmedi.
Vezirin karısı durumun açığa çıktığını görünce gerçeği itiraf etmek zorunda kaldı. Hükümdar doğrular karşısında Yusuf'u zindandan çıkararak huzuruna aldı ve şöyle dedi:
-Artık kıymetli misafirimizsin.
Hz. Yusuf:
- Eğer devlet hazine ve depolarının idaresini bana verirseniz kıtlık için gerekli önlemleri alabilirim.
Kral memnuniyetle kabul etti, Hz. Yusuf artık Mısır'ın en büyük veziri olmuştu.
Bereketli ve bolluk seneleri gelip geçti. Alınan tedbirler sayesinde Mısır halkı korkunç tehlikeden en az zararla kurtulmuştu.
This channel has been prepared to help people practice Turkish whether it’s their mother language or second language while having fun listening to stories that are designed to improve their language.
By following these podcasts, you can improve your Turkish language. Equip your headphones and listen to these podcasts in your free time, even while walking, sleeping, driving, cycling, and more. These podcasts will be beneficial in your understanding of the Turkish language. We advise all who learned Turkish at the basic level.
Friday Jul 15, 2022
ANNELİK DUYGUSU / Turkish Stories
Friday Jul 15, 2022
Friday Jul 15, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
ANNELİK DUYGUSUAvustralya’da o güne kadar görülmemiş bir kuraklık yaşanıyordu. Ormanda yaşayan vahşi hayvanlar, susuzluktan kırılıyor, normal şartlarda yanlarına bile yaklaşamayacakları evlerin yakınında, bir yudum içecek su arıyorlardı.Çiftliklerde yaşayanların durumu onlardan daha iyi değildi. Zayıf düşen sığır ve koyunlar teker teker ölüyordu. Çiftçiler ise ellerinde kalan azıcık su ile hem kendilerinin hem de sahip oldukları hayvanların ihtiyacını gidermeye çalışıyordu. Bu yüzden o çok kıymetli suyu, vahşi hayvanlara kaptırmaya hiç niyetleri yoktu. Pek çok çiftçi, ellerinde tüfeklerle su kovalarının ve depoların önünde nöbet tutmaktaydı. O kuraklık günlerinden birinde, elinde silahla nöbet bekleyen bir çiftçi, çalılıkların arasında bir kıpırtı hissetti.“Bu mutlaka vahşi hayvanlardan biri olmalıdır.” diye düşündü. Ağır ve sessiz adımlarla sesin geldiği hedefe doğru yürüdü. Tüfeğini ateş etmeye hazır hâle getirdi. Yeterince yaklaştığını düşündüğü anda, nişan aldı ve hayvanın ortaya çıkmasını beklemeye başladı. Kısa bir süresonra çalılıkların arasından, kesesinde yavrusu ile bir kanguru çıktı.Her hâlinden susuz olduğu anlaşılan kanguru, kahverengi gözleriyle çiftçiye âdeta yalvarıyordu. Çiftçi elini tetikten çekti. Bu anne kanguruyu öldüremezdi. Hele yavruya kıymak, asla onun yapabileceği bir iş değildi.Kanguru ağır adımlarla, inek için bırakılan su kovasının yanına gitti. Çiftçi hâlâ onlara bakıyordu. Kanguru da, gözlerini çiftçiden ayırmıyordu. Kovanın yanına gelen anne kanguru, yavrusunu suya doğru yaklaştırdı.Zavallı küçük kanguru, öyle susamıştı ki, az daha kovanın içine düşecekti. Anne kanguru ise, aynı yalvaran gözlerle çiftçiye bakmaya devam ediyordu. Yavru kanguru doya doya suyu içti. Kafasını kovadan çıkarınca, annesi onu çalılıklara doğru götürdü ve kısa bir süre sonra dagözden kayboldular.Olanları seyreden çiftçi ise, tüfeğini bir kenara koymuş, sessizce ağlıyordu. Çünkü anne kanguru tek bir yudum su içmemişti. Bütün o yalvaran bakışlar, “Lütfen, sadece yavrum için!” demekti.
Tuesday Jul 12, 2022
Deprem Habercileri / Turkish Stories
Tuesday Jul 12, 2022
Tuesday Jul 12, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
DEPREM HABERCİLERİ
Bazı hayvanlar deprem öncesinde meydana gelen belirtilere karşı oldukça hassastır. Havadaki değişimler ve yeryüzündeki çatlaklardan çıkan gazların kokuları, bazı hayvanlar tarafından algılanmaktadır.
Mesela, fareler depremlerden hemen önce telgraf direklerine tırmanır. İnsanlardan korkmalarına rağmen ortalıkta koşuşarak garip davranışlar gösterir. Tavuklar ağaçlara çıkar. Ördekler suya girmekten kaçınır. At ve inek gibi çiftlik hayvanları huysuzlaşır.
Depremden önce hayvanların sergilediği bu davranışlar, ilk olarak Çin ve Japonya'da dikkatleri çekmiştir. Bilim adamları hayvan davranışlarını ilmî olarak incelemeye başlarlar. Deprem bölgelerinde hayvanların duyarlılığı konusunda araştırmalar yapılır. Bu amaçla balıklardan zürafalara, timsahlardan maymunlara, örümceklerden akreplere kadar 200'den fazla hayvan türü üzerinde uzun süreli araştırmalar gerçekleştirilir. Gözlemler yapılır.
Şili'de 1938 yılında meydana gelen bir depremden hemen önce martılar, karanın iç kısımlarına doğru uçmuştu. Köpekler de şehri boşaltmıştı. 1906 San Fransisco depreminden kurtulanlar, şehirdeki köpeklerin depremden bir gün önce, gece boyunca havladığını söylemişlerdi. Buna benzer örnekler dünyanın başka yerlerindeki depremlerde de görülmüştür.
Hayvanların düzensiz davranışlarını gözlemeyen Çinliler büyük bir depremin önceden farkına varmışlardı. 28 Şubat 1975'te Mançurya bölgesindeki Haicheng şehrinde hayvanlar iyice huysuzlaşınca, halk saat 14.00'te depreme karşı uyarıldı. Şehrin % 90'ını yerle bir eden şiddetli depremden önce, şehir boşaltıldı. Bu sayede Çinliler, depremin zamanını birkaç saatlik bir yanılmayla belirlemiş ve büyük bir felaketi önlemişti.
Deprem öncesi dalgalara karşı duyarlı hayvan türleri, olağan dışı davranış tipleri ve dereceleri hakkında çalışmalar yapılmaya devam etmektedir. Elde edilecek yeni bilgiler, depremlerin daha kesin olarak tahmin edilmesini sağlayacaktır.
Saturday Jul 09, 2022
ERTUĞRUL GEMİSİ / Turkish Stories
Saturday Jul 09, 2022
Saturday Jul 09, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
ERTUĞRUL GEMİSİ
Ertuğrul Gemisi, Temmuz 1889’da İstanbul’dan yola çıktı. Osmanlı padişahı, Sultan Abdülhamit’ten Japon İmparatoru’na nezaket ziyareti için gönderildi. İmam, doktor, kâtip, fotoğrafçı dâhil, gemide 569 kişi vardı. Yol boyunca çeşitli limanlara uğradı. Singapur’a ulaşıldığında kafile başkanı Albay Osman Bey amiralliğe terfi ettirildi.Kafile, uğradığı ülkelerin halkları tarafından sevgi gösterileriyle karşılanıyor, binlerce kişiden oluşan gruplarca ziyaret ediliyordu. 11 ay sonra, 7 Haziran 1890 tarihinde Japonya’ya ulaşan heyet, Japon İmparatoru tarafından görkemli bir şekilde karşılandı. Şehir halkı, Türk amiralinin saray arabası ile imparatorun yanına gidişini sevgi gösterileriyle takip etti. Ertuğrul Gemisi, Japon sularında üç ay kadar kaldı. Bu süre boyunca binlerce Japon kayığına 50 kişilik bandosuyla konserler verdi.Nihayet geri dönüş yolculuğu için hazırlıklar tamamlandı. Japon Deniz Kuvvetleri’nin fırtına uyarısına rağmen, 15 Eylül 1890 tarihinde yola çıktı. Denizde fırtınaya yakalanan Ertuğrul Gemisi 16 Eylül 1890’da kayalara çarparak battı. Kazadan sadece 69 denizci kurtulabildi. Geminin bu trajik sonu Türk-Japon halklarını yakınlaştırdı. Yöre halkı, kazadan kurtulanlara yardım etti ve yakınlık gösterdi. Şehit yakınları ve kazada yaralananlar için yardım kampanyası düzenlendi. Toplanan para Sultan Abdülhamit’e teslim edildi. Hayatta kalan 69 denizci, Japon İmparatoru’nun isteği üzerine iki askerî gemi ile İstanbul'a gönderildi.1891 yılında kazada ölenlerin anısına Japonya'da bir anıt yapılmıştır. Bu anıt, 3 Haziran 1929 tarihinde Japon İmparatoru tarafından ziyaret edilmiştir. 1937'de Türkiye tarafından restore edilen anıtın önünde her yıl düzenli olarak anma törenleri yapılmaktadır. Gemide ölenlerin anısına bir de müze yapılmıştır. 1974 yılında yapılan müzede Ertuğrul Gemisi’nin maketi, gemideki asker ve komutanların fotoğrafları bulunmaktadır.
Wednesday Jul 06, 2022
Türk Sinemasının Sultanı: Türkan Şoray / Turkish Stories
Wednesday Jul 06, 2022
Wednesday Jul 06, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
TÜRK SİNEMASININ SULTANI TÜRKAN ŞORAY
Türk sinemasının sultanı olarak bilinir. 1960 yılında henüz bir lise öğrencisiyken sinemayla tanışmıştır. Yarım yüzyıla yakın bir süre sinemayla iç içe yaşayan Türkan Şoray yüzlerce önemli projeye imza atmıştır.
28 Haziran 1945'te İstanbul'da dünyaya gelir. Babası Halit Şoray, Kafkasya kökenli bir polis memuru, annesi Meliha Hanım ise Trakya kökenli bir kadındır. Orta hâlli bir ailede yaşayan Şoray, anne ve babasının çalışması nedeniyle küçük kardeşi Nazan'a bakmak zorunda kalır. Çocukluğunu yaşayamayan ve kendi deyimiyle bir bebeği bile olmayan Şoray, Fatih Kız Lisesi'nde orta öğrenimine başlar. Geçimsizlik nedeniyle anne ve babası ayrılınca Karagümrük'te bir eve taşınırlar. Taşındıkları evin sahibinin kızı Emel, sinema filmlerinde oynayan bir kızdı. Bir gün Emel, Şoray'a "Hadi seni de film setine götüreyim." der. Bu teklifi aldığında henüz 15 yaşındadır. O gün film setine giderler. Kenarda bekleyen bu genç kız, yönetmen Türker İnanoğlu'nun dikkatini çeker. O gün çekimler ertelenir ve yönetmen, Şoray'ın annesi ile görüşmek için evlerine gider. Annesi ilk önce karşı çıksa da kızının zoru ile film teklifini kabul eder. Emel'in rolünü ona verirler. İşte o gün Türkan Şoray'ın sinema ile ilk tanışması gerçekleşir.
Türkan Şoray; "Afacan", "Dikenli Gül", "Gönülden Gönüle", "Hatırla Sevgilim", "Otobüs Yolcuları", "Acı Hayat" gibi güldürü filmlerinde oynar. 1962'de çevirdiği "Acı Hayat" filmindeki rolü ile Antalya Film Festivali'nde en iyi kadın oyuncu ödülünü alır.
Sinemadaki başarısını yurt dışına da taşıyan Şoray, geçtiğimiz yıllarda Roma Film Festivali'nden onur ödülü aldı. İtalyan RAİ televizyonu Türkan Şoray'ın belgeselini yaptı. Türkan Şoray, Türk sinemasının en sevilen aktrislerinden biridir.
Sunday Jul 03, 2022
HEPİMİZ BİR GÜN YAŞLANACAĞIZ / Turkish Stories
Sunday Jul 03, 2022
Sunday Jul 03, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
HEPİMİZ BİR GÜN YAŞLANACAĞIZ
İhtiyar adam tapu dairesinden çıkarken sevinçliydi. Oturduğu evin tapusunu, oğlunun üzerine kaydettirmişti.— Biz öldükten sonra bir sürü işlemle uğraşması gerek. Ne diye eziyet çeksin yavrum.Oğlunun kendisini neredeyse zorla doktora götürüşü aklına geldi.— Ne kadar çok ısrar etmişti. Sağlığıma verdiği önem kadar, ziyarete de önem verse ya!Evine yaklaşınca yine durgunlaştı.— Bakalım hanım ne diyecek? Gelin gelip gitmiyor diye biraz kırgın ama...Düşünceler içinde zili çalarken, güler yüzlü olmaya çalıştı; hanımı kapıyı açtı. Gülümsemesini bozmamaya çalışarak hanımına:— Nasılsın hanım bugün bakalım?Kadının durgun yüzünde acı bir tebessüm dolaştı:— Köyü özledim birden bey!İhtiyar adam bir an yüzüne baktı hanımının.— Sen köyü pek sevmezdin! Geçen sene bir ay kalalım demiştim de “Ben torunlarımı özlerim.” diye tutturmuştun.Kadın, yüzünü çiçeklere doğru döndü:— Ne bileyim ben, düşündükçe bunalıyorum buralarda. İnsan çocukluğunun geçtiği yerleri özlüyor.Ağaçların altında, bahçelerde yürümeyi özlüyor.— Hanım, bunca yıllık eşimsin hâlâ seni tam anladım diyemiyorum. Bir gün köye gitmem diye tutturuyorsun, bir gün de hemen gidelim diye. Dur da bugün ne oldu anlatayım.Kadın, endişeyle baktı kocasına:— Ne oldu, oğlanı mı gördün?— Yok canım, nereden göreyim!Koltuğuna oturdu, koynundaki tapu kâğıdını çıkardı.— Bu nedir, biliyor musun?— Hayırdır?— Hanım, yarın ne olacağı belli olmaz. Vademiz gelir de ölürsek, oğlumuz kapı kapı uğraşmasın diye evin tapusunu onun üzerine yaptım. Hanımının tepkisini beklerken, onun yüzündeki acı gülüşü gülümseme sandı. Hanımı fısıldar gibi söylendi:— Oğlumuz da bugün buraya gelmişti, öğleden önce.Hanımının elindeki kapta suyu bitmişti; ama o çiçekleri sular gibi yaparak masadaki kâğıdı gösterdi:— Şu kâğıdı getirmiş. İhtiyar adam, hanımının sesinde bir titreme hissetti; ama emin olamadı. İçindeki sevinci kaybetmemeye çalışarak masadaki kâğıda uzandı. Bir mahkeme kararı olduğunu gördü. İhtiyar adam, yakın gözlüğünü çıkardı ve içinden yavaş yavaş okudu. “Yaşı ilerlediği ve akli dengesi yerinde olmadığı doktor raporuyla tespit edilmiştir. Bütün mal varlığının oğlu tarafından idaresine karar verilmiştir.”Resmî kâğıt, yaşlı adamın ellerinden yavaşça yere kaydı. Başını yere eğdi, kâğıda boş boş bakmaya başladı. Hanımı, gözlerini sildikten sonra çiçeklerin başından ayrılıp yanına geldi. Eşinin titreyen ellerini tuttu. İhtiyar adam, oğlunun neden kendini doktora götürdüğünü anlamıştı. Yüreğindeki sızıyı bastırmaya çalışarak:— Yarın mı gidelim diyordun?— Sen bilirsin bey.— Eşyaları bir taksiye atarsak, son otobüse yetişiriz.— Olur... Köyde zaten iyi kötü eşya var. Ben hemen hazırlanırım.— Hazırlan. Şu kâğıdı da tapuyla beraber masaya koyuver, oğlan gelince aramasın. İhtiyar adam içinden düşünüyordu: “Dünya fani, Allah yar.”
Thursday Jun 30, 2022
Televizyon / Turkish Stories
Thursday Jun 30, 2022
Thursday Jun 30, 2022
Turkish Stories for Learner Turkish
Televizyon
Televizyon bize dünyada olup bitenler hakkında bilgi verir. Haberleri sıcağı sıcağına ondan öğreniriz. Yoğun bir günün sonunda televizyonda seyrettiğimiz bir komediyle dinlenir; dinlediğimiz şarkılarla türkülerle eğleniriz.
Sadece bir düğmeye dokunarak; değişik dillerde yayınlanan programlardan farklı kültürleri tanıyabilir ve birçok konuda bilgi edinebiliriz.
İnsanoğlunun yirminci yüzyılda icat ettiği en önemli aletlerden biri, kuşkusuz televizyondur. Televizyon; insanları kendine çeken sesli, görüntülü, renkli bir araçtır. Binlerce kilometre uzaklıktaki olimpiyat oyunları, Afrika'daki bir volkanik patlama, insanları çok korkutan deprem, sempozyumlar, açık oturumlar vb. bir tuşa dokununca karşınıza gelmektedir.
Televizyon, aile bireylerinin birlikte vakit geçirebilecekleri ekonomik ve keyif verici bir eğlence aracıdır. Maç yayını, konser, güzel bir film ya da ilgiyle seyredilen bir dizi film aile bireylerini bir araya getirebilir. İnsanların giderek birbirinden uzaklaşmakta olduğu bir dünyada bunun küçümsenmeyecek bir şey olduğu açıktır.
Ancak eve gelir gelmez kendimizi televizyonun karşısına atmak, bulduğu her şeyi ağzına atan obur insanlar gibi her programı izlemek, hem ruh hem de beden sağlığı açısından zararlıdır.
Televizyon kontrolsüz bir şekilde seyredilirse, çocukları yalnızlığa, tembelliğe, karamsarlığa ve şiddete yöneltmektedir. Sunduğu örneklerle çocukların gerçek ile gerçek dışı öğeleri birbirinden ayırt edemez hâle gelmelerine sebep olmaktadır.
Televizyon seyretme, zamanla kişinin bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişimini sağlayacak faaliyetlerin yerini almaktadır. Araştırmalar, televizyon seyretme süresi ile şişmanlık arasında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermiştir. Televizyon izlerken kişisel ilgi ve ihtiyaçlarımıza göre program seçmeliyiz. En önemlisi de televizyona tutsak olmamalıyız.
About Us
Nile Learning Center was established in Egypt in 1998 with the permission of the Egyptian Ministry of National Education. There are two branches of the center for men and women in one of the modern districts of Cairo, Nasr City. For more information please visit our website:
www.nilecenter.org