Turkish Stories for Turkish Learners
By following these podcasts, you can improve your Turkish language. Equip your headphones and listen to these podcasts in your free time, even while walking, sleeping, driving, cycling, and more. These podcasts will be beneficial in your understanding of the Turkish language. We advise all who learned Turkish at the basic level.
Episodes
Thursday Sep 29, 2022
Bilge Kral ve Köylü / Turkish Stories C1
Thursday Sep 29, 2022
Thursday Sep 29, 2022
Bilge Kral ve Köylü
Eski devirlerden birinde, bilge bir kral, sarayda büyük bir davetin olduğu bir gün, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de sarayın geniş pencerelerinden birinin kenarına oturmuştu.
Güneş yavaş yavaş yükselmeye başladığında, davetliler yola koyulmaya başlamıştı. En zengin tüccarlar, en güçlü kervancılar, en meşhur sanatçılar, civarda oturan saray görevlileri, sair davetliler, hepsi birer ikişer saraya doğru yürürken yolun ortasında koca bir kaya parçası görünce de mecburen kayayı dolaşıp yollarına devam ettiler. Birçoğu kendi kendine söylendi, kendi kendine söylenmekle kalmayıp güvendiği dostlarıyla da bu kayanın lâfını edenler oldu. İçlerinde, "Halktan bu kadar vergi alınıyor, ama şu işe bak, sarayın yoluna bile doğru dürüst bakılmıyor." diye yüksek sesle konuşmaya cesaret edenler bile vardı.
O gün şehrin pazarına sırtında mal getirmekte olan bir köylü de o yolun yolcuları arasındaydı. Her hafta şehre mal indirdiği yolda kocaman bir kaya görünce, sırtındaki küfeyi yere bıraktı. İki eliyle kayaya sarıldı ve var gücüyle kayayı itmeye başladı. Kaya öyle bir-iki hamleyle yerinden oynayacak gibi değildi. Ama, köylü, gelenin gidenin rahatı için kayayı yerinden oynatmaya kararlıydı. Öyle etti, böyle yaptı, yoruldu, terledi, ama en sonunda kayayı yolun kenarına itmeyi başardı.
Sonra küfesini almaya yöneldiği sırada, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu fark etti. Merakla keseyi açtı. Kese altın doluydu. İçinde de kral adına yazılmış bir not vardı:
"Bu altınlar, başkalarının rahatı için kendi rahatından fedakârlık edebilen birine, yani bu kayayı yoldan çeken kişiye aittir. Güle güle kullansın."
Monday Sep 26, 2022
İstanbul / Turkish Stories A2
Monday Sep 26, 2022
Monday Sep 26, 2022
Turkish Stories for Turkish Learners
This channel has been prepared to help people practice Turkish whether it’s their mother language or second language while having fun listening to stories that are designed to improve their language.
By following these podcasts, you can improve your Turkish language. Equip your headphones and listen to these podcasts in your free time, even while walking, sleeping, driving, cycling, and more. These podcasts will be beneficial in your understanding of the Turkish language. We advise all who learned Turkish at the basic level.
Thursday Sep 22, 2022
Elma Çekirdeği / Turkish Stories C1
Thursday Sep 22, 2022
Thursday Sep 22, 2022
Elma Çekirdeği
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ülkelerden birinde bir Keloğlan varmış. Günün birinde, bir kibrit çubuğu çalmış. Tutup hapishaneye atmışlar. Keloğlan gardiyanı çağırmış:“Beni hâkime götürür müsün?”“Niçin?”“Kendisine çok değerli bir hediye vereceğim.”Gardiyan, Keloğlan’ın isteğini kabul etmiş. Birlikte hâkimin huzuruna çıkmışlar. Hâkim, gardiyanı dışarı çıkarmış. Keloğlana, “Konuş!” demiş.Keloğlan, sırıtarak:“Efendim, size güzel ve değerli bir hediye getirdim.” demiş.Hâkimin ağzı kulaklarına varmış:“Gerçek mi söylüyorsun Keloğlan? Göster hele şu hediyeni!”Keloğlan, avucunun içini açmış, bir elma çekirdeği göstermiş. Hâkim çok öfkelenmiş. Ağzına geleni söylemiş. Fakat Keloğlan çok pişkinmiş.“Hâkim efendi, hemen kızma bana. Bu çekirdeği dikeceksin, büyüyecek ve sana altın elmalar verecek…”Hâkim, hemen Keloğlan’ın avucuna sarılmış ve haydi ver bakalım.” demiş.Ama Keloğlan çekirdeği vermeden önce şöyle demiş:“Bu çekirdeğin büyüyünce altın vermesi için, elinizin hiç harama değmemiş, boğazınızdan da hiç haram lokma geçmemiş olması gerekir.”Hâkim efendinin sevinci kursağında kalmış:“İşine git Keloğlan!” diyerek onu huzurundan kovmuş.Keloğlan, kapıdan çıkarken, polisle karşılaşmış. Adam, Keloğlan’ı yaka paça tutup yeniden hâkimin huzuruna çıkarmaya kalkmış. Keloğlan, biraz korkmuş ve şöyle demiş:“Beni oraya götürme, şu elma çekirdeğini sana vereyim.”Polis, Keloğlan’a çıkışmış:“Benimle dalga geçiyorsun öyle mi? Şimdi sana dünyanın kaç bucak olduğunu gösteririm.” demiş. Keloğlan, bakmış durum tehlikeli:“Dur hele, dur polis efendi. Önce beni dinle. Bu çekirdeği ekeceksin, büyüdüğü zaman sana altınelmalar verecek. Ama hiç haram yememiş olacaksın.”Polis:“Ben küçükken komşunun bir yumurtasını çalmıştım.” diyerek elma çekirdeğini almamış.Keloğlan, bu sefer baş hâkime gitmiş. Ona da aynı teklifi yapmış. Ama o da ötekilerin söylediğini söylemiş. Boğazından haram lokma geçtiğini söyleyip, Keloğlan’ı başından kovmuş.Keloğlan usanmamış, şehrin valisine gitmiş. Aynı şeyleri söyleyerek elma çekirdeğini vermek istememiş.Vali:“Oğlum, sen haram yememiş birini zor bulursun. Hiç boşuna dolaşıp durma.” diyerek Keloğlan’ı başından savmış.Keloğlan, varmış bir göl kenarına, elma çekirdeğini atmış suya. Bir yandan da:“Adaletin bu mu dünya? Ben, bir kibrit çubuğu çaldım diye hapse atıldım. Ülkenin başındakiler, ülkenin insanını soyarlar. Bu nasıl iştir…” diye kendi kendine söylenmiş. Onlar ermiş muradına. Biz çıkalım kerevetine.Türk Masalları
Monday Sep 19, 2022
Topkapı Sarayı’nda / Turkish Stories A2
Monday Sep 19, 2022
Monday Sep 19, 2022
Turkish Stories for Turkish Learners
This channel has been prepared to help people practice Turkish whether it’s their mother language or second language while having fun listening to stories that are designed to improve their language.
By following these podcasts, you can improve your Turkish language. Equip your headphones and listen to these podcasts in your free time, even while walking, sleeping, driving, cycling, and more. These podcasts will be beneficial in your understanding of the Turkish language. We advise all who learned Turkish at the basic level.
Thursday Sep 15, 2022
Yaprak Dökümü / Reşat Nuri GÜNTEKİN / Turkish Stories C1
Thursday Sep 15, 2022
Thursday Sep 15, 2022
Yaprak Dökümü
Turkish Stories for Turkish Learners
Kalabalık aile halkı ile Bağlarbaşı'ndaki evinde şimdi oldukça sıkıntılı bir hayat geçiren Ali Rıza Bey, emekli bir memurdur. Belli başlı bir öğrenim görmemiştir, ama çekirdekten yetişmiştir. Uzun yıllar mütevazı memurluklarda çalışıp Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında Suriye'de ve Anadolu'da oldukça önemli görevlerde bulunmuştur. En son Trabzon'da iken çevredeki bazı kimselerin hışmına uğramış, görevinden ayrılmıştır.
Çoluk çocuğunu, eline geçen sınırlı bir para ile geçindirmekte zorluk çekmekte, bu yüzden bir iş aramaktadır. Bir gün, vaktiyle bir süre hocalığını yapmış olduğu Muzaffer Bey adında bir gence rastlar. Muzaffer Bey, şimdi hatırı sayılır bir şirketin müdürüdür. Ali Rıza Beyi hemen şirketinde göreve yerleştirir. Şirketteki görevi, iş hayatında az emretmeye alışmış bu eski memuru pek tatmin etmez; ama ister istemez buna katlanmaya çalışır. Ne var ki şirkette Ali Rıza Beyin eski bir arkadaşının kızı da çalışmaktadır ve Muzaffer Bey, makamından yararlanarak bu kızla ilgilenmek ister. Ali Rıza Bey, bu duruma dayanamaz, sonunda da işinden olur.
Eski memur, yeniden sıkıntılı ve hüzünlüdür. Fakat çok kısa bir zaman sonra oğlu bir bankada iş bulur. Bu onun için iki defa sevinç kaynağı olmaktadır. Hem çocuğu bir iş sahibi olarak şahsiyetine doğru yönelmektedir; hem de evin geçimine katkıda bulunacaktır.
Fakat umulan huzur ve mutluluk bir türlü gelmez, aksine evde şimdi yeni tedirginlikler belirmektedir. Ali Rıza Beyin kızlarından Necla ve Leyla yetişmişlerdir; gezmek, tozmak, giyinmek, eğlenmek istemektedirler. Oysa onların bu isteklerini karşılamak mümkün değildir. Bu iki kızın durup dinmeyen sızıltıları, hırçınlıkları ailede tat tuz bırakmamıştır. Hâl böyle devam ederken bankada çalışan Şevket evlenip, eve bir nüfus daha getirir. Gelin de, Necla ve Leyla'nın kafasında olduğu için, onlara katılır. Böylelikle Ali Rıza Beyin ailesi ikiye bölünmüştür. Yeniden çalışmaya karar veren Ali Rıza Bey, çalmadık kapı bırakmadıktan sonra -çaresiz- tekrar Muzaffer Beye başvurup yeniden iş ister; ama eski öğrencisi bu sefer kendisini çok soğuk karşılar ve adamcağız eli boş döner.
Aile, bir yandan geçim sıkıntısı içerisinde kıvrana dursun, öte yandan iki genç kızla gelin, haftada sekiz, dokuz çay partileri düzenlemekte, sıkıntıyı büsbütün artırmaktadır. Ali Rıza Beyin eşi, kocasının için için eridiğini görerek, sürekli gelini ve kızlarıyla çekişip durur. Bu sırada en büyük kız Fikret, Adapazarı'nda oturan orta hâlli bir adamla evlenip evden ayrılır. Bu olaya bir yandan sevinen, bir yandan da üzülen Ali Rıza Bey’i yeni olay adamakıllı üzer. Şevket, bankadan bir miktar para çekmiş; fakat bunu vaktinde ödeyememiş, hapse atılmıştır.
Bir gün zengin bir Suriyeli, Necla'yı ister. Ali Rıza Beyin ailesi, kızlarının ta Suriye'ye kadar gidip kendilerinden kopmasını istemezler; ama sonunda buna da razı olurlar. Fakat sonuç hiç de sandıkları gibi çıkmaz. Adam zengin mengin değildir ve Necla feci şekilde aldatılmıştır. Kızlarının elem, feryat dolu haberlerini alan aile ayrıca bu konu için de yanıp sızlanır.
Fikret'in Adapazarı'na, Şevket'in hapishaneye, Necla'nın Suriye'ye gitmeleri Ali Rıza Beyin ailesinde bir çeşit yaprak dökümü manzarası göstermektedir. Ali Rıza Bey, yaprakları hayli eksilen bu aile ağacına fazla geliyor bahanesiyle, Bağlarbaşı'ndaki büyük evini satar, yerine daha küçüğünü alır. Ayrıca aradaki para farkı bir süre olsa da, geçimlerine yardımcı olacaktır.
Reşat Nuri GÜNTEKİN
Monday Sep 12, 2022
Dolma Bahçe Sarayı / Turkish Stories A2
Monday Sep 12, 2022
Monday Sep 12, 2022
Turkish Stories for Turkish Learners
This channel has been prepared to help people practice Turkish whether it’s their mother language or second language while having fun listening to stories that are designed to improve their language.
By following these podcasts, you can improve your Turkish language. Equip your headphones and listen to these podcasts in your free time, even while walking, sleeping, driving, cycling, and more. These podcasts will be beneficial in your understanding of the Turkish language. We advise all who learned Turkish at the basic level.
Thursday Sep 08, 2022
Çalıkuşu / Reşat Nuri GÜNTEKİN / Turkish Stories C1
Thursday Sep 08, 2022
Thursday Sep 08, 2022
Çalıkuşu
Feride, Anadolu’nun bir köyünde öğretmendir. Öğrencisi Munise, bir suç işlemiş, üvey annesinden korktuğu için, fırtınalı bir kış günü evden kaçmıştır. Köydeki herkes gibi Feride öğretmen de onun için endişe etmektedir. Okuyacağınız metinde Munise’nin Feride öğretmene sığınması anlatılmaktadır. Kapı açılır açılmaz içeriye karlı bir rüzgâr doldu, ihtiyar kadının elindeki mum birdenbire söndü. Karanlıkta kollarımın içine buz gibi donmuş, küçük bir vücut düştü. Hatice Hanım, tekrar mumunu yakmaya uğraşırken, ben onu göğsümde sıkıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.Son kuvvetini tükettiği anlaşılan Munise, kollarımda baygın gibiydi. Yüzü mosmor, saçları dağılmış, elbisenin içine kadar dolmuştu. Çocuğu soyduktan sonra kendi yatağıma yatırdım. Hatice Hanım’ın mangalında ısıttığım fanila parçaları ile vücudunu ovuşturmaya başladım. Munise kendine gelir gelmez ilk sözü: “Bir parça ekmek!” diye yalvarmak oldu. Bereket versin biraz sütümüz vardı. Hatice Hanım’la sütü ısıttık ve kaşık kaşık çocuğa vermeye başladık.Dakikalar geçtikçe Munise’nin yüzü kızarmaya, gözlerine fer gelmeye başlıyordu. Kollarımda ara sıra içini çekiyor, kim bilir hangi acı ile için için ağlıyordu. Ah, şu çocuk gözlerindeki minnet! Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor.Fırtına içerisinde eski bir gemi teknesi gibi sallanan bu sefil ve karanlık oda, ocağın kızıl akisleri içerisinde birdenbire öyle sevimli ve mutlu bir yuva olmuştu ki, biraz önce hayata gösterdiğim güvensizlik için kendi kendimden utanıyordum.Çocuk artık konuşmaya başlamıştı. Kolları koynumda, sarı saçları bileklerimden dökülerek gözlerime bakıyor, sorduğum sorulara ağır ağır cevaplar veriyordu: Dün akşam, üvey annesinden çok korkmuş, köyün öte ucundaki bir ambara kaçarak samanların arasına girmiş. Samanlar insanı yatak gibi sıcak tutuyormuş. Fakat bugün çok acıkmış. Dışarı çıkarsa tutup yine eve götüreceklerini biliyormuş. Onun için, çaresiz geceyi beklemiş.
Zavallı çocuğun en büyük ümit yeri benmişim. Bütün gün “Hoca Hanım mutlaka bana ekmek verir.” diye kendini avutmuş. Biraz sonra çocuğun parlak gözlerine bir gölge düştüğünü, parlak neşesinin sönmeye başladığını fark ettim. Sormaya lüzum yoktu. Çünkü aynı korku bende de uyanmıştı. Yarın sabah Munise’yi yine eve göndermek gerekecekti.İçimde sönük bir ümit yok değildi. Çok güzel bulduğumuz için, hiçbir zaman elimize geçemeyecek sandığımız şeylere karşı duyulan o ümitsiz ümit. Munise’de neticesiz bir rüya uyandırmaktan korkar gibi yavaş bir sesle Hatice Hanım’a dedim ki:– Mademki bu kızı evlerinde istemiyorlar; acaba ben onu kendime evlat etmek istesem razı olurlar mı? Benim de kimsem yok. Vallahi bu çocuğa kendi evladım gibi bakarım. Acaba vermezler mi? Bu çılgın arzum, Hatice Hanım’ın dudaklarından çıkacak kelimeye bağlıymış gibi titreye titreye ellerimi uzatıyor, boynumu büküyordum.İhtiyar kadın, gözlerini ocağa dikmiş, düşünüyordu. Ağır ağır başını salladı:– Fena olmaz. Yarın muhtarla konuşalım. O “peki” derse babasını da razı ederiz. İyi olur, dedi.Ben, ömrümde bu kadar güzel bir ümit sözü işittiğimi bilmiyorum. Cevap vermeden Munise’yi göğsüme çektim. Çocuk, ellerimi öperek: “Anacığım, anacığım!” diye ağlamaya başladı.Ben bu satırları yazarken, Munise, yatağımda, sarı saçlarında ocağın mesut kızıllığı titreyerek uyuyor. Ara sıra derin derin içini çekiyor ve dolu dolu öksürüyor.
Reşat Nuri GÜNTEKİN, Çalıkuşu, 1978 (Kısaltılmıştır.)
Monday Sep 05, 2022
TAVŞAN İLE ASLAN / Turkish Stories A1
Monday Sep 05, 2022
Monday Sep 05, 2022
TAVŞAN İLE ASLAN
Güzel bir vadide birçok yabani hayvan beraber yaşıyormuş. Her şey çok güzelmiş ve herkes hayatından çok memnunmuş. Fakat bu güzelliği bozan bir şey varmış. Bütün hayvanlar aslandan korkuyormuş. Çünkü aslan, sık sık bu vadide tuzak kuruyor ve hayvanlardan birini yakalıyormuş. Bunun için bu ormanda yaşamak çok zor ve tehlikeliymiş.
Hayvanlar toplanıp düşünmüşler ve sonunda aslanın yanına gitmişler. Aslana, “Bize dokunma. Biz de sana her gün yiyecek getirelim.” demişler.
Fakat tecrübeli aslan, hayvanlara güvenmediği için bu teklifi kabul etmemiş ve “Ben yiyeceğimi kendim bulurum.” demiş.
Hayvanlar, aslana söz vermişler ve aslan sonunda bu fikri kabul etmiş. Her gün aslanın yemeği ayağına götürülecekmiş.
Günler böyle geçmeye başlamış. Bir gün sıra tavşana gelmiş. Bunu duyan tavşan “Bu iş ne zamana kadar sürecek?” diye bağırmış ve aslanın yanına gitmek istememiş.
Yabani hayvanlar, tavşanı çağırıp, “Bu zamana kadar sözümüzde durduk. Bundan sonra karşı çıkıp adımızı kötüleme. Yürü, çabuk ol. Aslan rahatsız olmasın.” diyerek ona kızmışlar. Tavşan, arkadaşlarından biraz zaman istemiş. Hem kendisini hem de bu bölgedeki diğer hayvanları kurtaracak bir planı olduğunu söylemiş. Diğer hayvanlar bu planı çok merak etmişler; ama tavşanın ne yapmak istediğini öğrenememişler. Tavşan, biraz geç kalarak aslanın bulunduğu yere yaklaşmış. Aslan, çok sinirlendiği için ayağını yere vuruyormuş. Aslan, hayvanlarla anlaşmanın yanlış olduğunu düşünmeye başlamış. Tavşan, yavaş yavaş aslana doğru geliyormuş. Kızgın bir şekilde kükreyen aslan, tavşanın uzaktan geldiğini görmüş.
Tavşana:
– Filleri bile öldürebilirim biliyorsun değil mi? Küçücük bir tavşan da kim oluyor, diye bağırmış. Tavşan, aslana yalvarmış ve kendisini affetmesini istemiş. Niçin geç kaldığını anlatmış:
– Sormayın efendim, sabahın erken vaktinde bir arkadaşımla, yanınıza geliyordum. Ancak yolda bir başka aslan bize saldırdı. Yalvardım; yapma, bizim bir padişahımız var, dedim. O da, “Kim oluyor o padişah, seni de öldürürüm onu da!” diye karşılık verdi. Ben de son defa padişahımın yüzünü göreyim ve seni ona haber vereyim, dedim.
“Arkadaşını bana bırakırsan sana izin veririm.” dedi. Yalvardım, rica ettim; ama olmadı. Arkadaşımı aldı ve beni yalnız bıraktı. Arkadaşım hem güzel hem de benden iki kat daha büyüktü.
Aslan:
– Doğru mu söylüyorsun? Haydi beraber oraya gidelim ve onun cezasını verelim. Ama yalan söylüyorsan, senin cezanı veririm, demiş.
Bunun üzerine yola çıkmışlar. Biraz yürüyünce derin bir kuyunun yanına gelmişler.
Tavşan:
– İşte ikisi de şurada, demiş ve kuyunun içini göstermiş.
Kuyuya yaklaşan aslan, tavşanın geri çekildiğini fark etmiş ve:
– Niçin ayağını geri çektin, geride kalma, önüme geç, demiş.
Tavşan:
– Korkudan titriyorum, görmüyor musun? Elim ayağım tutmuyor. Beni kucağına alırsan o zaman bakabilirim, demiş.
Aslan tavşanı kucağına almış ve kuyunun içine bakmak için eğilmiş, kuyuda bir aslan ve şişman bir tavşan görmüş. Düşmanını suda gören aslan, tavşanı kucağından bırakmış ve kuyuya atlamış.
Tavşan, aslanı tuzağa düşürmüş ve ondan kurtulmayı başarmış. Büyük bir sevinç içinde arkadaşlarının yanına dönmüş. Onlara bu mutlu haberi iletmiş.
Bütün hayvanlar canlarını kurtardığı için tavşana teşekkür etmişler.
Thursday Sep 01, 2022
Gözyaşı / Refik Halit KARAY / Turkish Stories C1
Thursday Sep 01, 2022
Thursday Sep 01, 2022
Gözyaşı
Turkish Stories for Turkish Learners
Yeni tuttuğu hizmetçi kadına dedi ki:
- Dilin Anadolu'ya benziyor. Rumelili misin sen?
- Erfiçe köylerindenim. Alnımın yazısı imiş, buralara düştüm. Anlıyor ki, vaktiyle sarışın imiş, mavi gözlü imiş. Şimdi saçları küçük aktar dükkânı bebeklerinin ne kıla, ne de ota benzeyen, dokunsanız hışırdayacağını sandığınız cansız, kuru, soluk rengini, şeklini almış. Gözleri eski şekerlenmiş şuruplar kadar donuk, fersiz, katı, suyu çekilmiş... Dibe çökmüş bir gam tortusu. Bu kadar kuru, kabuğa benzeyen göze hiç rastlamamıştı. Belli ki bu kadın akşam vakti, onun zevkini kaçıracak içinden:
- Bir başkasını bulunca savarım, dedi.
Fakat hikâyesini dinledikten sonra savamadı:
Balkan savaşı çıkınca, sınıra çok yakın olan köyde, bir akşamüstü şu korku yayılmış: Düşman geliyor!
Bu gelen, o zamanki düşman, din ve ırz düşmanıdır da... Erkekleri süngüleyecek ve kadınları kirletecek. Bütün köy halkı mal mülk ne varsa bırakıp kaçmaya karar veriyor; bir anda at, öküz, araba... kaçmak için ne varsa hepsi hazır oluyor.
Dul Ayşe de hazırdır; bir atın üstündedir. Terkisinde beş yaşındaki oğlu, belinden sımsıkı sarılmış, önünde üç yaşındaki kızı bir kuşakla dizlerinden eğere bağlı, kucağında bir yaşına basmayan yavrusu uykuda...
Tepelerden, ara vermeyen, soluk aldırmayan bir yağmur iniyor, kış başlangıcı yağmuru... Bilmiyorlar ki bu böylece sürerse ovayı su basacaktır; çaylar kabaracak, nehirler taşacak, köprüler çökecek, yol iz kalmayacaktır. Islak gece içerisinde, sırılsıklam bir kafile. Kimi yaya, kimi atla koşuyor, kaçıyor.
Öndeki ümit, ordumuza yetişmek; arkadaki korku, düşman ordularına çiğnenmek.
Öne bakıyorlar: Çamur, yağmur, karanlık... Şimşek bile çakmayan koyu, değişmez bir karanlık. Arkaya bakıyorlar: Yine öyle bataklıklar, su tabakaları, gece... Dinliyorlar: Uzaklarda kabaran derenin yüklü uğultusu ve yakınlarda çamura batıp çıkan ayakların boğuk hışırtısı...
Ayşe, beline dolanan ufak kolların ara sıra gevşediğini duyuyor.
- Uyuma Ali, diyor, uyuma!
Önündeki baş yavaş yavaş dikliğini kaybediyor, dizine doğru eğiliyor:
-Uyuma Eminem, diyor, uyuma!
Sonra kucağında kıpırdanmalar başlayıp hafif ağlamalar işitince:
-Uyu ciğerim, diyor, uyu Osmanım!
At ikide bir sürçüyor, kapanıyor, soluyor, kendisini toparlıyor; gömülüyor, yine silkiniyor, yine ilerlemeye çabalıyor. O, yaşlı, romatizmalı bir beygirdir. Toprak ise gittikçe vıcık bir hâle gelmektedir. Yağmur kesilmek bilmediğinden saplanıp kalmaları veya taşan bir ırmağın akıntısına kapılarak boğulmaları ihtimali çoğalıyor.
Ayşe, yavrularına sarılarak ölmeyi, artık atın ve kendisinin güçsüzlüğüne bakarak fena bulmaktadır. İçindeki en dehşetli korku şimdi bu- dur: Atından ayrılarak üç canlı yükü ile beraber kalmak.
Sonunda bu oluyor.
Önce çöken, sonra da başını uzatıp yan üstü uzanan, bir türlü ayağa kalkamayan attan iniyorlar; çarçabuk iniyorlar, zira durmadan ilerleyen felâketin büyüklüğünden ayrı düşmek Ayşe'ye hepsinden daha korkunç geliyor.
Fakat geride kaldığını anlayıp bir müddet yürüyünce artık kendinde bu üç çocuğu birden taşımak, sürüklemek imkânı kalmadığını görüyor. Hem koşuyor, hem düşünüyor: ikisini olsun kurtarmak için birini feda etmek, hafifletmek gerekir.
Hangisini?
Ayşe, yanında diz kapaklarına kadar çamurlara bata çıka yürümeye çalışan Ali'nin mini mini elini bırakmak istemiyor. Boynuna dolanan mecalsiz kolları da çözmeye cesareti yoktur. Kucağındaki ıslak, hareketsiz, sessiz bohça ona zaten cansız gibi görünüyor. Belki kendiliğinden, soğuktan, sudan, havasızlıktan, ezilmekten ölmüştür. Ananın bir ümidi budur:
Yaşamadığını anlayarak, azapsız, kundağı bir tarafa en az çamurlu, en batak yere bırakıvermek...
Bütün o kıyamet içerisinde, elinden tuttuğunu ve omuzlarında taşıdığını sürüklerken kucağındakine eğiliyor, dinliyor... Ses işitmemek, hareket duymamak ümidiyle dinliyor ve yavrusunun kısık kısık, ılık ılık ağladığını duyuyor, "eyvah!" diyor.
Bu sırada, ilerleyen kafile, selin batıra çıkara, vura çarpa sürüklediği bir enkazdan başka bir şey değildir. Karanlığın içerisinde, düşerek çamurlara gömülenler, üstüne basılarak ezilenler çoktur. Ayşe, hâlâ yükünü atmaya razı olamıyor. Yüzü ve vücudu belki de, yağmurdan fazla döktüğü soğuk terle ıslanmıştır. Soluk soluğadır. Dizlerinde, ayaklarını çamurdan çekebilecek kuvvet gittikçe azalıyor. Kollarında ve boynunda öyle bir kesiklik, bir uyuşma, bir karıncalanma, nihayet bir duymayış var ki... Gözlerini kapıyor, sol kolunun açılıp yükünü kendiliğinden bıraktığını ancak yarı anlayabiliyor:
Şimdi göğsünün üstünde başka bir yük, daha ağır fakat daha sıcak, daha canlı, soluyan ve sarılan birini hissediyor: Ali, gemi azıya almış, bir atın arkasından, üzengiye takılı çekilen bir ceset gibiydi, yürümüyordu, yüzükoyun, elinden anasına bağlı sürükleniyordu. İşte o şimdi, bağrının üzerindedir. Uzun bir hasretten sonra birbirlerine kavuşmuşlar gibi sokuluyorlar, belki seviniyorlar. Kaçma, hâlâ devam ediyor, yağmur ve çamur da beraber ...
Böyle birkaç saat mi, yoksa birkaç dakika mı yine koşuyorlar; koşuyoruz sanıyorlar. Ayşe tükeniyor, demin yolda bıraktıkları at gibi, yere uzanıvereceğini anlayarak, haykırmaya çalışıyor. Birini imdadına çağırmak istiyordu. Yine koşuyor ve birden, acayip bir hafiflik, bir canlılık duyuyordu, ileriye hamle atıyor.
Neden sonra anlıyor ki boynundan sarılan zayıf, ufak kollar artık yoktur: Emine de dökülmüştür.
-Çık sırtıma Ali, diyor, iyice sarıl, sıkı sarıl, sakın gevşeme!
Ve böyle, kanının son ateşini yakarak, kayıp düşerek, yine kalkarak, yine yuvarlanarak yağmur, ter, gözyaşı yüzünü yıkaya yıkaya, mola vermeden yürüyor. Ali'sini kurtarmış olmak sevinciyle, öbür felâketlere katlanıp ümit içerisinde yürüyor, kafileye yetişiyor önüne geçiyor. Seher vakti ay yıldızlı bir ıslak bayrak çekili küçük bir kasabaya varıyor. Yükünü bir cephane sandığının üstüne indiriyor:
Kurtulduk Ali, diyor. Kalk Ali!
Ali kalkmıyor, kımıldamıyor. Ayşe saatlerden beri bir ceset taşıdığını anlamıyor, anlamak istemiyor, hâlâ:
-Kalk Ali, kurtulduk Ali, diyor, gülümsüyor, sürekli geceki yağmur gibi dökülen coşkun gözyaşları içerisinde gülümsüyor...
Hizmetçi donuk, fersiz, katı, suyu çekilmiş kuru böcek kabuğu gözlerini işaret etti:
-Bey, dedi, işte o günden beri ben, ağlamak istesem de ağlayamam. Bilmem ki neden, gözlerimden yaş gelmiyor.
Refik Halit KARAY
Monday Aug 29, 2022
Anne Çocuk Diyaloğu / Turkish Stories A1
Monday Aug 29, 2022
Monday Aug 29, 2022
Anne Çocuk Diyaloğu
Ayten Hanım : Hoş geldin, oğlum.
Burak : Hoş bulduk, anne.
Ayten Hanım : Niçin bu kadar geç kaldın? Vakit çok geç oldu!
Burak : Yarınki basketbol maçı için antrenman yaptık.
Ayten Hanım : Yarınki maç önemli mi?
Burak : Çok önemli. Yarınki maçta okul şampiyonu belli olacak.
Ayten Hanım : Spor yapmak çok güzel. Ama derslerine de çalış.
Burak : Tabi, anne. Derslerime çalışıyorum.
Anneciğim, akşam yemekte ne var?
Ayten Hanım : Mercimek çorbası, taze fasulye ve pilav.
Burak : Çok güzel, bu akşam iyi yemeli ve erkenden yatmalıyım.
Ayten Hanım : Maçtan önce bal yemelisin. Bal sana güç verir. Ayrıca sabah kahvaltısını da iyi yapmalısın.
Burak : Kahvaltıda yumurta, peynir, tereyağı ve zeytin yiyeceğim.
Çay yerine süt içeceğim.
Ayten Hanım : Aferin, beslenmene çok dikkat ediyorsun.
Burak : Maçı kazanmamız için güçlü olmamız gerekir. Bütün arkadaşlarım beslenmelerine, uykularına dikkat ediyorlar. Bu maçı mutlaka kazanacağız.
Ayten Hanım : Bol bol C vitamini almalısın. Bunun için portakal, mandalina gibi meyveler yemelisin. Böylece kasların güçlenir.
Burak : C vitamini soğuk algınlığına da iyi gelmez mi?
Ayten Hanım : Her ikisine de iyi gelir.
Burak : Çok iyi. Ben zaten portakal ve mandalinayı çok seviyorum.
Ayten Hanım : Bu akşam ödevin var mı?
Burak : Evet anne, ödevimi yaptıktan sonra yatacağım.
About Us
Nile Learning Center was established in Egypt in 1998 with the permission of the Egyptian Ministry of National Education. There are two branches of the center for men and women in one of the modern districts of Cairo, Nasr City. For more information please visit our website:
www.nilecenter.org