Turkish Stories for Turkish Learners
By following these podcasts, you can improve your Turkish language. Equip your headphones and listen to these podcasts in your free time, even while walking, sleeping, driving, cycling, and more. These podcasts will be beneficial in your understanding of the Turkish language. We advise all who learned Turkish at the basic level.
Episodes
Monday Nov 07, 2022
Hangi Müzik Aletini Çalıyorsunuz? / Turkish Stories A2
Monday Nov 07, 2022
Monday Nov 07, 2022
Betül: Merhaba Zehra.
Zehra: Merhaba Betül.
Betül: Ben müzik kursuna başladım, hafta sonları müzik kursuna gidiyorum. Günde iki saat gitar dersi alıyorum.
Sen de gelmek ister misin ?
Zehra: Hayır benim kursa ihtiyacım yok.
Betül: Sen herhangi bir müzik aleti çalabiliyor musun?
Zehra: Evet ben keman ve piyona çalıyorum.
Betül: Müzik aleti çalmak bence çok zor. Sen nasıl başarıyor sun?
Zehra: Bence zor değil ama pratik yapmalısın. Ben şimdi evde düzenli olarak pratik yapıyorum, inşallah ileride güzel bir şekilde gitar çalabilirim.
Betül: Enstrüman çalmayı sen kendin mi öğrendin Zehra ?
Zehra: Hayır bana babam öğretti. Benim babam müzik öğretmeni, şu anda babam bana saz çalmayı öğretiyor.
Gelecekte ünlü bir müzisyen olmak istiyorum.
Betül: İnşallah olursun.
Zehra: İnşallah.
Thursday Nov 03, 2022
Bahane / Turkish Stories C1
Thursday Nov 03, 2022
Thursday Nov 03, 2022
Bahane
Kimi zaman beceremiyorum demenin bir başka ifadesidir bahane. Canımız bir şey yapmak istemediğinde mantıklı mantıksız sıralar dururuz. Daha çok da başarısız olduğumuzda ya da başarısız olacağımız anlaşıldığında başlarız bahane uydurmaya. “Öğretmenim ödevimi yapacaktım; ama akşam elektrikler kesildi.” İlköğretimde uydurulan en baba bahanedir. Bir de “Ödevimi yapacaktım; ama akşam misafir geldi.” Diye de uydurulan versiyonu vardır. Lise de ise “Annem hastaydı dün o nedenle gelemedim hocam.” olur. Sınavdan istenen notu alamayınca, “Hoca zor sordu.”, “Anlatmadığı yerden soru geldi.” diye sıralanır sonra. ÖSS’de ise en baba bahane, “Hocam optik formda kaydırmışım.” ya da “Zamanım yetmedi hocam.” şeklindedir. Bahane, yaş ilerledikçe “Başım ağrıyor bugün akşam misafir kabul edemeyeceğim.” şeklini alır. Telefona cevap verilmek istenmediğinde ise “Şarjım bitti.” en çok tutandır. Karşıdaki, aslında olayı anlamıştır; ama çoğu zaman olumsuz tepki vermez. Bir de masum bahaneler vardır. “Geçiyordum uğradım.” diye gösterir kendini ya da “Sen burada mıydın? Ne hoş bir sürpriz bu!” diyerek farkında olmadan karşılaşılmış gibi yapılır. Bazen de, bir arada olmak için bahaneler vardır: “Nereye gidiyorsun, çarşıya mı? Seni bırakayım. Ben de o tarafa gidiyorum.” şeklinde ortaya çıkabilir.
Peki, neden bahane uydurmak zorunda kalır insanlar?
Gerçeği söylemek bu kadar da zor mudur? Bahane, aslında yalanın kılık değiştirmiş şeklidir. Çoğu zaman cezalandırılmamak ya da karşıdakini kırmamak için söylenir. Etrafımız doğruları hazmedememe sorunu yaşayan insanlarla doludur. Çocuk annesine: “Devamsızlık yaptığım için dersi kaçırdım, sınavda da sorular o konulardan çıktı, bu nedenle düşük not aldım.” dediğinde acaba annenin tepkisi ne olur? Kaç anne ya da baba, olumlu yaklaşıp: “Olsun mutlaka geçerli bir nedenin vardır, o nedenle devamsızlık yapmışsındır, ikinci sınavda işi sıkı tutar notunu yükseltirsin.” diyebilmektedir. Mutlaka bu tür yaklaşan anne ve babalar vardır; ancak genel olan hemen hesap sorma şeklindedir. Çocuk, okul dönüşünde daha kapıdan içeri girer girmez: “Sınavın nasıl geçti?”, “Komşunun oğlu kaç aldı?”, “Haylazlık yapacağına oturup ders çalışsaydın!” tarzında hesap sormak neredeyse ailelerde gelenek hâline geldi.Bilmeden, istemeden, tamamen iyi niyetle çocuklarımızı kendi elimizle bahane üreten, hatta daha kötüsü yalan söyleyen bireyler hâline getiriyoruz. Her anne-baba, çocuklarına karşı, hatta eşler birbirlerine karşı tutum ve davranışlarını kontrol etmelidir. Anne babalar, çocuklarını doğru söylemeye teşvik etmelidir.Eğer bir yerde bahane varsa bilinmelidir ki orada yolunda gitmeyen bir şeyler vardır. O yerde bulunan herkes, anne-babalar, karı-kocalar, yöneticiler, bölüm şefleri, kendi davranışlarını dürüstçe gözden geçirmelidir. Bahanenin temelinde yatan unsurlar tespit edilerek çözüm yoluna gidilmelidir.Ahmet GÜNAY
Monday Oct 31, 2022
BAZI MEŞHUR VE ÖNEMLİ KİŞİLERİN BİYOGRAFİLERİ / Turkish Stories A2
Monday Oct 31, 2022
Monday Oct 31, 2022
1-Ünlü ressam Pablo Picasso 1881 yılında İspanya’da doğdu ve 1973 yılında Fransa ’da vefat etti.
2-Dünyanın gelmiş geçmiş futbolcularından biri olarak kabul edilen Pele 23 Ekim 1940 da Brezilya’ da doğdu.
3-Savaş ve barış Anna Katerina gibi pek çok roman yazarı olan Tolstoy 1828-1910 yılları arasında Rusya’ da yaşamıştır.
4-Tüm zamanların en iyi fizikçileri arasında yer alan Albert Einstein hayatı boyunca 300 ’den fazla makale yayınlamıştır.
Ayrıca 150’den fazla bilim dışı çalışmaları olmuştur.
5- Thomas Edison 20. Yüzyıl yaşamını icatlarıyla etkileyen Amerikalı mucit ve iş adamıdır.
6- Nelson Mandela ya da kabile adıyla bilinen Maiba Güney Afrika cumhuriyetinin ilk siyahi devlet başkanıdır. Mandela 5 Aralık 2013 tarihinde Johannesburg ‘ta hayatını kaybetti.
Thursday Oct 27, 2022
Gezi ve Fotoğraf / Turkish Stories C1
Thursday Oct 27, 2022
Thursday Oct 27, 2022
Gezi ve Fotoğraf
Gezmenin tadına varma imkânı bulan insanlar bana hak vereceklerdir. Geziye alışanlar hep yeni coğrafyalar, yeni heyecanlar arar, o güzel anlarda tanıdıkları kişilerle arkadaşlık kurar hatta yolculuktan sonra bile aynı insanlarla hoş ilişkilerin devam etmesini isterler.
Yolculuklar sıklaştıkça, ilanlı turlardan daha farklı turlar arar ve yeni gezilerde aynı heyecanı paylaşan arkadaşlarımızla birlikte olmayı isteriz. Dönüşte, anılarımızı ve "birlikte geçirdiğimiz o eşsiz anları" anmaktan hoşlanırız. Aslında yaptığımız bu gezilerin hayatımızın en iyi anlarından olması şaşılacak bir şey değil. Çünkü gezi her şeyden önce sağlıklı olduğumuzun bir göstergesidir. Yolculuğun bir başka güzelliği ise, dünyanın en sakin köşelerine gitsek bile, kendi yuvamıza döneceğimiz inancıyla yola çıkmamız. Ama bana kalırsa o heyecanları biriyle paylaşmak işin en güzel yanı.
Gezilere bir de profesyonel fotoğraf eklendiği zaman, boyutlar daha da değişiyor ve amaçlar doğuyor. Fotoğrafları, aile ve dostlarımızın dışında dergi ve kitaplara belge olarak sunmak, halka açık yerlerde dia gösterisi düzenlemek söz konusu. Büyük bir sabırla çalışma isteyen bu yeni boyutta, fotoğrafları büyük bir titizlikle çektikten sonra doğru bilgilerle desteklememiz gerekiyor.
Fotoğrafa ciddi olarak başladığım günlerde asıl işim tekstil ticaretiydi. Fotoğrafçılığımı gezilerde ilerletmem aslında çok doğal. Bayramları ve uzun tatilleri, hafta sonlarını bile değerlendirdim. Fırsat buldukça geziler uzamaya başladı. Daha bir geziden dönmeden iki yıl sonra yapılabilecek gezi konuşuluyor, bilgi almak için kitap ve dergiler karıştırılıyordu. Büyük bir sabırla çektiğim fotoğraflar beğenildikçe, cesaret alarak daha iyilerini yapmaya çalışıyordum.
Yolculuklar, dia gösterileri, sergiler, söyleşiler, yarışmalar ve ödüller birbirini kovaladı. Yaşam tarzımız değişti. Yeni yeni arkadaşlıklar, gruplar oluştu. İlişkiler güçlendi. İşin en güzel yanı bu. Hayat gençken hiç bitmeyecekmiş gibi görünüyorsa da, yaşlanınca ve hele hele gezilerle dolunca kısacık görünmeye başlıyor.
Son yıllarda da gezilerim sayesinde edindiğim fotoğraf deneyimlerini yeni kuşaklara aktarabilmek bence büyük bir mutluluk daha. Fotoğraflarım beğeni kazanırken, dergi ve kitaplarda yayınlanması ve böylece birilerine yol göstermesi elbette çok sevindirici bir sonuç.
Sanıyorum ki 20 yıl önce tuttuğum yol yalnız benim değil tüm ailemin hatta beni izleyen birçok kişinin hayatına renk ve mutluluk kattı.
Monday Oct 24, 2022
Kitap Okumayı Seviyor Musun? / Turkish Stories A2
Monday Oct 24, 2022
Monday Oct 24, 2022
Merhaba, kitap mı okuyorsun ?
Evet, kitap okuyorum.
Galiba kitap okumayı çok seviyorsun.
Evet çok seviyorum. Ayda 5 veya 6 kitap bitiriyorum.
Kitap okumak için günde ne kadar zaman ayırıyorsun ?
Yaklaşık üç saat ayırıyorum.
Kitap okumak için bu kadar vakti nasıl buluyorsun ? Ben senin kadar çok vakit ayıramıyorum.
Evet televizyon seyretmiyorum, onun yerine akşamları kitap okuyorum. Ayrıca okula otobüsle gidiyorum, bu yüzden otobüste de kitap okumak için zamanım oluyor.
Politika ile ilgili kitaplar okuyor musun ?
Hayır okumuyorum, çünkü politika ile ilgili kitaplar ilgimi çekmez.
Ne tür kitaplar okumaktan hoşlanırsın ?
Roman ve hikâye okumaktan çok hoşlanıyorum.
Thursday Oct 20, 2022
Kapadokya Gezisi / Turkish Stories C1
Thursday Oct 20, 2022
Thursday Oct 20, 2022
Kapadokya Gezisi
Karın beyazlığı asfaltı aydınlatırken gökyüzünü delerek doğan ay turuncu bir mandalina şekerlemesi gibi gökte asılı kalıyor. O her hâlimi bilen ay ile birlikte en keyifli gece yolculuklarımdan birini yaparak sabah gün ışıdıktan bir süre sonra Nevşehir’e varıyorum. Damat İbrahim Paşa’nın şehridir, Nevşehir. Lale Devri’nin bu ünlü sadrazamının doğduğu kentten tek dileğim karla kaplı vadilerinde dolaştırdığı rüzgârın balonla uçmamıza izin vermesi. Ama önce karlı vadileri, peri bacalarını, yokuşlu yolları yürümeliyim. Kar güvercinlerle birlikte benim de üzerime yağmalı. Yol kenarında beyaz atkısını sarınmış kayısı ağaçlarını görmeli, karın ezilen sesinin rüzgârın sesine karışmasını dinlemeli, yağan karın oluşturduğu siste kaybolmalıyım. İliklerimde karın sevinci, kara gömülerek yürüyorum. Kar farklı şekillere bürüyor ortalığı. Üzeri bembeyaz kaplanmış peri bacalarına bakıyorum. Hepsi de bir şeye benziyor. Kimi kremalı pastaya, kimi iki gözü, ağzı ve burnuyla kukuletalı bir adama benziyor.Paşa bağları bir başka güzel olmuş yine. Şapkalarına kar düşmüş kayalar diyarıdır orası. Saçlarına nazar boncukları takılmış kadınlara benzer ağaçları. Dallarında kem gözlerden sakınmak için asılmış mavi beyaz şans topları vardır. Peribacalarının dibindeki üzüm bağları kar altındadır şimdi.Kırk odalı saraylara benzeyen Uçhisar Kalesi, üzerindeki karla daha da etkileyici. Karın tül gibi örttüğü kalesinin tepesine çıkanlar güvercinlerin gözüyle görürler tüm vadiyi. Kaleye tırmanan üç kişi yukarıdan el sallıyor bana. Ben de göremediğim güneşin peşinden giden güne... Kapadokya’nın en güzel saatleridir gün batımları ve gün doğumları. Buna bir de kar eklendi mi bir başka büyü kaplar ortalığı. Bir yandan karın üzerinde parlayan ay, bir yandan kayaların oluşturduğu gölgeler, göz göz güvercin yuvaları ve bir de ara sıra duyulan bir güvercinin kanat çırpması.
Ortahisar’ın sokak araları dardır. Kara bata çıka yaptığım yürüyüş, karlı pencereler, üşümüş güvercinler, tüten bacaların hissettirdiği sıcak yuvalar ruhuma iyi geliyor. Evlerin arasından vadiyi görebileceğim bir aralığa çıkıyorum. Aşağıda uzayıp giden buğulu bir manzara var. Vadinin içerisinde ip gibi kıvrılan nehir donmuş, akmıyor, kıyısında kavak ağaçları; boyları güvercin yuvalarını geçmiş. Yuvaların ağzına kar birikmiş. Karın sessizliği her yerde. Anlıyorum... Karda sessizce uyur vadiler...Karlı Kapadokya’nın en etkileyici görüntüsü nedir diye düşündüğümde, aklım, hayalim aynı cevabı verir hep; Sinasos... Bir başka yağar Sinasos’a kar, bir başka tutar yerleri. İnsanların hâli de başkadır kar altında.Evlerin cephelerini süsleyen taş oyuntularında minicik yığınlar yapar kar. Tepeleri basan sis, ani bastıran karın etkisiyle aşağılara inince vadilerde göz gözü görmez olur.Sonunda sabah uyandığımda omzuma dokunan güneş balonla uçabileceğimizi müjdeliyor. Mevsim kış, dışarıda kar var bu nedenle de balon uçuşu için sabahın karanlığında uyanmamız gerekmiyor. Oysa yaz mevsiminde hava ısınmadan balon uçuşu yapmak gerekiyor. Uçuş için uygun zaman ve uygun yer ayarlandıktan sonra balonları şişiriyoruz. Sonra gezi ekibimizle balonda karın kristalleri arasında yükseliyoruz.Kuş bakışı evler, kıvrım kıvrım yollar, ağaçlar olağanüstü ince bir işçilik ürünü sanki. Kar bütün fazlalıkları örtmüş, yalnızca güzellikleri bırakmıştır ortada. Dantel gibi işlemiştir Ürgüp’ü, Göreme’yi, Avanos’u, Zelve’yi... Güneşin önünü incecik bulutlar kaplıyor aniden. Girintili çıkıntılı vadilere, ağaçlara, karlara uzanan güneşin kolları gittikçe zayıflıyor. İnce ince yağan kar bir perde gibi iniyor güvercin yuvalarının, ağaçların, evlerin üstlerine. İster yaz, ister kış, Kapadokya bölgesinin tüm güzelliklerini güvercinlerin gözüyle görmek için yavaşça gökyüzüne yükselen balonun içinde olmanız yeterli. Şansınız varsa çevrenizde sizinle uçan birkaç balon daha vardır ve kaya tepelerinin ardından çıkıverir bir başka balon, oyun oynarcasına. Güvercinler uçan balonları görünce, zavallı bir baloncunun sıkı sıkıya tuttuğu balonların iplerini elinden kaçırdığını düşünürler mi bilmem; ama siz bir gün mutlaka, gökyüzünde süzülen o balonlardan birinde olun ve güvercinlerin gözüyle görün Kapadokya’yı, ister yaz güneşinde, ister kar yağışında.
Monday Oct 17, 2022
Bazı Hayvanların İlginç Özellikleri / Turkish Stories A1
Monday Oct 17, 2022
Monday Oct 17, 2022
Bazı Hayvanların İlginç Özellikleri:
Penguenler: Penguenler Antartika’da yaşarlar. Siyah ve beyaz renkli kuşlardır. Kanatları çok küçüktür. Bu yüzden penguenler uçamazlar ama çok iyi yüzebilir ve balık avlayabilirler.
Kangurular: Kangurular Avusturalya’da yaşarlar ve çok sevimli hayvanlardır. Kangurular geri geri yürüyemezler ama çok iyi sıçrayabilirler.
Develer: Develer çok hızlı ve güçlü hayvanlardır. Saatte 40km hızla koşabilirler. Develer 10 dakikada 100 litre su içebilirler.
Filler: Filler çok büyük hayvanlardır ve çok ağırdırlar. Bu yüzden filler zıplayamazlar.
Suyu çok severler. Filler hortumlarıyla kendilerini yıkayabilirler.
Zürafalar: Zürafalar uzun hayvanlardır. Zürafaların da ilginç özellikleri vardır. Zürafalar ses çıkaramazlar, iyi yüzücü değillerdir.
Thursday Oct 13, 2022
Hiç Unutamayacağım Ses / Tahir Kutsi MAKAL / Turkish Stories C1
Thursday Oct 13, 2022
Thursday Oct 13, 2022
Hiç Unutamayacağım Ses
Acı frenle sarsılıp duran otobüsün homurtusuna sekiz on çocuk koştu. Ellerinde çantalar, keseler, başlarında şapka vardı çocukların. Genzimi tıkayan zehirli dumanı yutkunurken sordum:
-Okula mı gidiyorsun?
Okul karşıda iki ağartı hâlinde görünüyordu. Çocuklardan birisi beyaz binaya döndü, "He ya!" dedi.
Onlara öğretmen olarak geldiğimi söyledim.
Bavulları, çantamı, daktilomu, eşyamı kucakladılar:
-Sen tasalanma öğretmenim, biz taşırız...
Yedek subaylık görevimi öğretmen olarak yapacaktım. İlk defa öğrencilerden "Öğretmenim" sözünü işitiyordum. Hiç unutmayacağım bu sesi. Bu beni saran, bir hüzünlü şarkı gibi içime işleyen sesi unutmayacağım.
-Öğretmenim!
Sesimin titrediğini çocuklar duymasın diye teşekkür etmedim. Şoför "Eyvallah" dedi, el salladım, yaşaran gözlerimi köye çevirdim.
Köy yeni uyanır durumdaydı. Bozkırda bir boz lekeye benzeyen ev topluluğunun üzerine kara bulutlar çökmüştü. Kırbaç gibi yüzüme çarpan rüzgâr ve rüzgârın emrinde yağmur tanecikleri vardı. Bir gün önce yağmur yağmıştı. Vurduk tarlalardan...
Saat sabah 8.30'a geliyordu. Öğrenciler toplanmaya başlamıştı. Soran, cevap isteyen garip bakışlar altında ayağımın çamurunu sivri taşlara sildim. Duvarsız avluda bir oraya bir buraya uçuşan kâğıt parçalarına ve köye bir daha baktım.
-Aman, demişlerdi, felâkete uğramaksa bu kadar olur. Dikili ağaca vurgunsan, özleminden ölürsün. İlâç için bir yeşillik yoktur. Kuş uçmaz, kervan geçmez bir çöl ova...
Konya ilinde yüzlerce kişiye sordum, Yunak'ın Saray köyünü. Kimse bilmiyordu. Bilenin de söylediği bunlardı. Sekiz yüze yakın yedek subay öğretmen arkadaş birbirimize soruyorduk. Kimi iyi yerlere düşmüştü, sevinçliydi. Benim bağlı bulunduğum ilçenin haritalarda yeri yoktu. 1953'te ilçe yapılmıştı. Haritada yerini bulamayanların dilinden Eş- ref'in şu dizesi düşmüyordu:
"Kaza ile kaza olmuş bizim Yunak kazası... "
Yorgundum, uykusuzdum, sabırsızdım. Hava soğuktu, üşüyordum. Benden önce göreve başlayan Mehmet Duran, çay sunarken utançlı gibiydi.
-Çay kötüdür ama kusura bakmayın. Buranın suyu biraz acıdır da... Biraz da kireçli midir ne, bir türlü iyi çay yapamayız. Üç şeker yeter mi?
İki şeker istedim, üç koydu. Yudumladım, çayın deminde ayrı bir acılık vardı. Bir şeker daha attım, ardından bir beşincisi geldi...
Çekecektik, kanuna ve kadere boynumuz kıldan inceydi. Yaşamak zorundaydık, yaşayacaktık. Buralarda yaşayanlar da can taşıyorlardı. Onlar da insandı.
Bir çırpıda yurdun en ücra köşelerine kadar dağılan on iki bin beş yüz yedek subay öğretmen, bütün öğretmenler aynı durumdaydı. Bu memleketi tanıyacaktık, karanlığı aydınlatan on binlerce öğretmen aynı durumdaydı. Bu memleketi sevecektik. Tanıyarak sevmenin mutluluğuna varacaktık.
Goethe, "Gençler, vaktinizi ziyan ediyorsunuz." diyordu.
Bizler zamanımızı değerlendirecektik.
Tahir Kutsi MAKAL
Thursday Oct 06, 2022
İlk Cinayet / Ömer SEYFETTİN / Turkish Stories C1
Thursday Oct 06, 2022
Thursday Oct 06, 2022
İlk Cinayet
Evet, acaba dört yaşında var mıydım? Ondan evvel hiçbir şey bilmiyorum. Tolstoy, daha dokuz aylık bir çocukken kendisinin banyoya sokulduğunu hatırlıyor. İlk duygusu bir haz! Benimki müthiş bir ıstırap ile başladı. Ben kendimi ilk defa şirket vapurunda hatırlıyorum. Hâlâ gözümün önünde: Sanki dünyaya o anda doğmuşum, annemin kucağındayım. Gürültülü bir kadın kalabalığı... Annem, yanındaki sarı saçlı genç bir hanımla gülüşerek konuşuyor. Mevsim galiba yaz. Çok aydınlık, güneşli bir hava... Annem konuşurken mavi tüylü bir yelpazeyi yavaş yavaş sallıyor. Ben kucağından kayıyorum. Beni kollarımdan tutarak yanına oturtuyor. Gümüş maşacığın halkasına parmağımı takıyor, annem görmeden ucunu ağzıma sokuyor, dişlerimle ısırıyorum. Konuştuğu sarı saçlı hanımın elbisesi mavi. Ben beyazlar giymişim. Başım açık. Saçlarım çok. Hem galiba dağılmış. Annem bunları düzeltirken başımı yukarı kaldırıyorum. Güneşten kum kum parlayan tentenin kenarında el kadar bir gölge kımıldıyor.– Bak, bak, diyorum.Annem de başını kaldırıyor:Kuş konmuş, diyor.Bu kuşu isteyince:– Tutulmaz, diyor.Ben yine istiyorum. Annem şemsiyesiyle bu gölgenin altına vuruyor. Fakat gölgede hareket yok. Yine yanındaki hanıma dönüyor.– Aa, kaçmadı.– Niçin acaba?– Yavru olmalı mutlaka.– ...– Anne, ben kuşu isterim, diye tutturuyorum. O zaman annem yelpazesini bırakıp ayağa kalkıyor, beni koltuklarımın altından tutup küçük bir top gibi yukarıya kaldırırken diyor ki:– Birdenbire tut ha!Başım ketenin hizasını aşınca, gözlerim kamaşıyor, ellerimi uzatıyorum. Tutuveriyorum. Bu beyaz bir kuş. Annem alıyor elimden, öpüyor, sarı saçlı hanım da öpüyor, ben de öpüyorum.– A zavallı daha yavru.– Martı yavrusu.– Uçamıyor olmalı.– Denize düşerse boğulur.– ...Öteki kadınlar da lafa karışıyor, “yaşamaz!” diyorlar. Annem beyaz kuşu,– A zavallı, a zavallı, diye uzun uzun okşadıktan sonra benim kucağıma veriyor.– Eve götürelim, belki yaşar, diyor, amma sakın sıkma yavrum.– Sıkmam.– Böyle tut işte.Annem, yanındaki hanımla yine lafa dalıyor. Kuşcağızın tüyleri o kadar beyaz ki... Dokunuyorum... Kanatlarının kemikleri belli oluyor. Ayakları kırmızı. Kaçmak için hiç çırpınmıyor, şaşırmış. Gözleri yusyuvarlak. Kırmızı gagasının kenarında sanki sarı bir şey yemiş de bulaşığı kalmış gibi sarı bir iz var. Boynunu uzatarak etrafa bakmaya çalışıyor. Ben o sırada anneme bakıyorum. Yanındaki hanımla gülüşerek konuşuyorlar. Benimle meşgul değil. Sonra beyaz kuşun uzanan ince boynunu yavaşça elimle tutuyorum. Bütün kuvvetimle sıkmaya başlıyorum. Kanatlarını açmak istiyor. Öteki elimle onları da tutuyorum. Mercan ayakları dizlerime batıyor. Sıkıyorum, sıkıyorum, sıkıyorum. Dişlerimi, kırılacak gibi sıkıyorum, gık diyemiyorum. Sarı kenarlı gagacığı titreyerek açılıp kapanıyor. Pembe sivri dili dışarı çıkıyor.Yuvarlak gözleri önce büyüyor. Sonra küçülüyor, sonra sönüyor... Birdenbire kasılmış ellerimi açıyorum. Beyaz kuşcağızın ölüsü “pat” diye düşüyor yere....Annem dönüyor, eğiliyor. Yerden bu henüz sıcak cesedi alıyor:– A... A... Ölmüş... dedikten sonra bana dik dik bakıyor:– Ne yaptın?– ...– Sıktın mı?– ...– Söyle bakayım?– ...Cevap vermiyor, avazım çıktığı kadar ağlamaya başlıyorum. Annemin elinden beyaz kuşun ölüsünü sarı saçlı hanım alıyor:– Ah ne günah!– Zavallıcık.Başka kadınlar da lafa karışıyor. Karşımızda oturan şişman, ihtiyar bir kadın cinayetimi haber veriyor:– Boğdu. Gördüm vallahi, ne hain çocuk...Annem sapsarı kesilmiş, sesi titriyor:– Ah insafsız, diye bana tekrar acı acı bakıyor.Daha beter ağlıyorum. O kadar ağlıyorum ki... Beni artık susturamıyorlar. Ne vakit, nerde, nasıl sustuğumu bugün hatırlayamıyorum. Sanki ebediyen ağlıyorum. Kendimi bilir bilmez yaptığım bu cinayetin üzerinden işte otuz seneden fazla zaman geçti. Şimdi şirket vapurlarının güvertelerinde otururken ne zaman bir martı görsem, birdenbire, neşemi kaybederim. Bir çocuk feryadıyla ağlamak isterim.Kalbimin içinde derin bir sızı büyür. Göğsümü acıtır.– Ah insafsız, diye beni azarlayan anneciğimin ezelî azarlayışını duyar gibi olurum.Ömer SEYFETTİN
Monday Oct 03, 2022
Odanda neler var? / Turkish Stories A1
Monday Oct 03, 2022
Monday Oct 03, 2022
Sedef : Hülya senin odanda neler var?
Hülya: Benim odamda elbise dolabı, masa, yatak, halı, sandalye ve kitaplık var.
Sedef: Kitaplık nerede ?
Hülya: Kitaplık odanın köşesinde.
Senin odanda kitaplık var mı Sedef ?
Sedef: Evet var.
Hülya: Kitaplık nerede ?
Sedef: Kitaplık odanın köşesinde.
Hülya: Odanda tablo var mı ?
Sedef: Evet odamda iki tane tablo var.
Hülya: Odanda başka neler var ?
Sedef: Pencerenin yanında bir masa ve sandalye var. Masanın üstünde bilgisayar var. Pencerenin karşısında yatak ve yatağın yanında elbise dolabı var.
Yerde küçük bir halı var.
About Us
Nile Learning Center was established in Egypt in 1998 with the permission of the Egyptian Ministry of National Education. There are two branches of the center for men and women in one of the modern districts of Cairo, Nasr City. For more information please visit our website:
www.nilecenter.org