Yolunacak Kaz
Osmanlı Hükümdarları içinde kıyafet değişikliği yaparak halkın arasına çıkanlardan biri de II. Mahmut’tur.
II. Mahmut, bir yaz gününde yanına iki görevli alarak yola çıkar. Sirkeci’ye gelerek bir sandalla Beylerbeyi’ne geçeceklerdir. Şanslarına ihtiyar bir kayıkçı düşer. Amma ne kayıkçı! Yılların tecrübesiyle yolcuları hâllerine, tavırlarına ve kılık kıyafetlerine bakarak köylerini söyleyecek kadar tanımaktadır. Yeni gelen bu yolcuları da kıyafet değiştirmelerine rağmen tanır. Ancak asla ses çıkarmaz ve işine devam eder.
Beşiktaş önlerine geldiğinde padişah kayıkçıya:
– Baba, der. 32 ile nasılsın?
İhtiyar hiç tereddüt etmeden cevaplar:
– 32’yi 30’a vuruyorum 15 çıkıyor.
Biraz sessizlikten sonra padişah yeniden kayıkçıya sorar:
– İşitiliyor ki son zamanlarda şehirde hırsızlar artmış; senin evine de giren oldu mu?
– Bundan iki ay evvel biri girdi. Son günlerde birisi daha dadandı ya! Bakalım ne olacak?
Padişah susar. Kayıkçı da işine devam eder. Ancak görevliler konuşulanlardan bir anlam çıkaramazlar. Bu durum padişahın gözünden kaçmaz ve kayık, Beylerbeyi iskelesine yanaşmak üzere iken kayıkçıya sorar:
– Babalık, sana iki besili kaz göndersem, yolabilir misin?
– Hay hay efendi, ruhları duymaz, cascavlak ederim.
Padişah sandala bir kese akçe atar ve karaya çıkarlar. Görevliler hâlâ meraktadırlar. Ertesi gün, padişah ile kayıkçı arasında geçen konuşmayı anlamak için doğruca sahile giderler. Öyle ya bir sebep ile padişah hazretleri bu konuyu açar da sözlerin manasını kendilerine soruverirse!
İhtiyarı, kayıkçılar kahvehanesinde bulurlar. Çağırıp kendisiyle görüşmek istediklerini söylerler. Dışarı çıkıp kayıkla biraz uzaklaşırlar. Adamlar:
– Baba, dün Beylerbeyi’ne üç yolcu götürdün.
– Evet
– Onlardan ikisi biz idik; seninle konuşan da padişah hazretleriydi.
– Bir hatamız mı oldu ağalar?
– Hayır da biz konuştuklarınızı merak etmekteyiz.
– Canım, gizli şeyleri mi söyleteceksiniz bana?
– Haşa! Ancak...
İhtiyar nazlanırken ağalardan biri bir kese altın çıkarıp balıkçının avcuna sıkıştırır. O zaman ihtiyar, kayığın yönünü Sirkeci’ye doğru çevirip anlatmaya başlar:
– Sultanımız buyurdular ki, 32 ile necisin? Yani geçimin nasıldır, demek istedi. Ben ağzımda 32 dişim var; onu bir aya göre ayarlıyorum. Ay 30 gün. Ben ise ancak 15 gün iş bulabiliyorum, dedim.
– Eee?
İhtiyar yine nazlanır. Bu sefer diğer görevli keseye kıyar. İhtiyar devam eder:
– Sultanımız son aylarda hırsızlar çoğaldı, sana da gelen oldu mu dedi. Yani “kaşık hırsızlarını” kastederek ‘son günlerde evlenmeler arttı. Senin çocuklarından da evlenen oldu mu?’ demek istedi. Ben de “Evet evime bir hırsız girdi, yani oğlumun biri evlendi; diğeri için de hazırlıklar var, bakalım, Allah Kerim” dedim. Padişahın hırsızdan kastı, kaşık hırsızı, yani gelin idi.
Görevliler “Meğer ne kadar basitmiş!” anlamında birbirlerine bakarken kayıkçı sandalı iskeleye yanaştırır.
– Ya üçüncü soru ne idi?
İhtiyar, yavaşça sandaldan çıkıp misafirlerini uğurlarken şu cevabı verir:
– Padişah efendimiz buyurdular ki iki besili kaz göndersem onları yolabilir misin? Allah ömrünüzü arttırsın, işte sizleri gönderdi.
O günden sonra bu olay halk arasında konuşulur oldu ve kolay para kaptıranlar için “yolunacak kaz” deyimi de dilimize böylelikle yerleşti.
Comments (0)
To leave or reply to comments, please download free Podbean or
No Comments
To leave or reply to comments,
please download free Podbean App.