Görmek ve Bakmak
Etrafımızda olanları gözlerimizle, bir problem yoksa görürüz; fakat bunlara bakmayabiliriz. Onun için "görmek" ile "bakmak" arasında fark vardır.
Görmek, bilinç dışı bir hâl ya da harekettir. Göz açık bulunduğu zaman dıştaki nesneler, ister istemez ona çarpar. Hiçbir şey düşünmeyerek gezdiğimiz zaman, gökyüzünü, ağaçları, akarsuyu görürüz; evleri, insanları görürüz; yağmur ya da kar yağdığını görürüz. Bunların izleri birbiri ardınca gelir, birbirini silerek geçer. Biraz sonra bu görmüş olduklarımızı zar zor, eksik gedik hatırlarız.
Bakmak, iradeli ve düşünceli bir eylemdir. Bir anıt, güzel bir yapı önünde dururuz, eğer kendimizi ona bakmaya zorlarsak, onun güzel taraflarını çıkartırız; üslûbuna, organlarına bakarız. Bir bahçeden geçerken, bir asker geçişini seyrederken, eğer onlara bakacak olursak, öteki bahçeden, başka askerlerden onları ayırt eden noktaları buluruz.
Bir şeye bakan, yani gözünün önünde yayılmış şeyleri düşünceli bir bakışla görmeye çalışan bir kimse, onları tanımaya, ilerisi için karşılaştırma noktaları çıkarmaya, az çok, açık ve sürekli bir izlenim elde etmeye çalışan kimse demektir.
Görmek, organlarımızdan birinin doğal bir işidir. Nefes almayı nasıl öğrenmiyorsak, görmeyi de öğrenmek zorunda değiliz. Bakmak ise görüşümüzün eğitimi ile olur. Gayet sade, normal olan bu eğitim, çok defa önem verilmemek yüzünden yapılmıyor ve insanların çoğu bakmayı bilmiyorlar. Öğretmenlerden çoğu, ödev düzeltirken tasvirlerin bayağılığından, örneklerin kuruluğundan bezmiş hâlde bulunurlar. Sanki öğrenci anadan kördür ya da sanki çölde yaşamış bir kimse gibi hiçbir şey görmemiş, hiçbir şey duymamıştır.
Bir yazma ödevinde: "O gün bahçedeydik..." diye başlayan öğrencilere sorunuz. Hiç bahçe görmüşler mi? Görmüşlerdir elbet. Fakat bu bahçe nasıldır? Etrafı ne ile çevrilmiştir? İçinde hangi ağaçlar, ne gibi çiçekler vardır? Bahçeyi hangi mevsimde görmüşlerdir? Size belli belirsiz cevaplar vereceklerdir; çünkü "alıcı gözüyle" bakmamışlardır, bu yüzden de hatırlarında kalan "basmakalıp bir bahçe"dir.
Bir yolda gidiyorlar, ana yol mu, sade bir yol mu olduğunun farkında mıdırlar? Manzarayı birkaç gerekli ayrıntıyla, açıkça anlatabiliyorlar mı? Hayır. Bu onlar için sadece bir yoldur; oradan arabalar geçer, gürültü yapar ve toz çıkarır, o kadar!
Belki yüz kere bir çay, bir dere, bir havuz görmüşlerdir. Fakat onların içinde sadece bir şey olduğunun farkındadırlar, o da yalnız su. Hele anıtlar, eskiden kalma değerli yapılar, eski bir yıkıntı ya da çiftlik olursa bu berbatlık kendini daha açık gösterir. Belki bunu, çok yakından incelemedikleri bir konu şeklinde olduğu için verirsiniz; bu çeşit resimler görmüşlerdir; bu resimlere bir göz atıp geçmişler, akıllarında tutmaya değer bir nokta bulamamışlardır.
Bakmaya ve baktığı şeyleri incelemeye alışmak, yeni bir dünya bulmak, yeni zevkler verecek şeylerle karşılaşmak demektir. Çevremize dikkatle bakar incelersek, onu daha çok ve anlayarak severiz.
Mustafa Nihat ÖZÖN
Comments (0)
To leave or reply to comments, please download free Podbean or
No Comments
To leave or reply to comments,
please download free Podbean App.