Turkish Stories for Turkish Learners
ALIŞKANLIK
Bir köylü kadın bir buzağıyı doğar doğmaz kucağına alıp sevmiş, sonra da bunu âdet edinmiş. Her gün buzağıyı kucağına alır taşırmış; nihayet buna o kadar alışmış ki, buzağı büyüyüp koskoca öküz olduğu zaman onu yine kucağında taşıyabilmiş.
Bu hikâyeyi kim uydurduysa, alışkanlığın ne büyük bir kuvvet olduğunu çok iyi anlamış olmalı. Gerçekten alışkanlık pek yaman bir hocadır ve hiç insafı yoktur. Yavaş yavaş, sinsi sinsi içimize ilk adımını atar; başlangıçta kuzu gibi sevimli, alçak gönüllüdür. Ama zamanla oraya yerleşip kökleşti mi, öyle azgın, öyle amansız bir çehre takınır ki kendisine gözlerimizi bile kaldırmaya izin vermez.
Bence en büyük kötülükler küçük yaşlarda ortaya çıkmaya başlar. Çocuk, bir tavuğun boynunu sıkar, kediyi köpeği hırpalar, annesi de ona bakıp eğlenir. Oysa bunlar zalimliğin, zorbalığın, dönekliğin asıl tohumları, kökleridir. Çocuklukta filizlenir, sonra alışkanlığın kucağında, alabildiğine büyüyüp gelişir. Asıl terbiyemiz bizi emzirip büyütenlerin elindedir.
Alışkanlıkları, çocuğun küçüklüğüne ve işin önemsizliğine bakarak hoş görmek tehlikeli bir terbiye yoludur. Çocuk, yaratılış itibarıyla saf ve temizdir. Fakat zamanla, yanlış yönlendirmeler nedeniyle bu saflığını kaybedebilir. Aslında hırsızlığın çirkinliği çalınan şeyin değerine bağlı değildir. Çirkin olan hırsızlığın kendisidir. Ha bir altın çalmışsın, ha bir iğne. "İğne çaldı; ama altın çalmak aklına gelmez." diyenlere benim diyeceğim şudur: "İğneyi çaldıktan sonra niçin altını da çalmasın?"
Montaigne
Comments (0)
To leave or reply to comments, please download free Podbean or
No Comments
To leave or reply to comments,
please download free Podbean App.